4,435 Matching Annotations
  1. Last 7 days
    1. COMPOSITE RESIN

      klinikte nano hybrid komposit kullaniyoruz

    2. Generation Dentin Bonding Systems

      klinikte 7.seviyeyi kullaniyoruz

    3. conductivity

      iletkenlik

    4. Seamles

      Kusursuz

    Annotators

    1. N. Facialis leaves the temporal bone through the foramenstylomastoid opening, exiting the canalis facialis

      Nervus facialis (Yüz siniri), temporal kemikten foramen stylomastoid açıklığından geçerek canalis facialis'ten çıkar.

    2. N. Facialis

      Nervus Facialis (Yüz Siniri): Bu sinir, beyinden çıktıktan sonra temporal kemik içinden geçer ve foramen stylomastoideum adlı açıklıktan dışarı çıkar. Bu süreçte, yüzün mimik kaslarını kontrol eden dallar verir.

    3. he largest salivary gland, weighs 20-25 g

      En büyük tükürük bezi, 20-25 gram ağırlığındadır.

    4. 30% of saliva comes from the parotid60% submandibular5% i sublingual5% is secreted by the minor salivary glands.

      Tükürük Üretimi Dağılımı:

      %30'u parotis bezinden gelir. %60'ı submandibular bezden gelir. %5'i sublingual bezden gelir. %5'i küçük tükürük bezleri tarafından salgılanır.

    5. Major glands: Parotid, submandibular, and sublingualglands, located bilaterallyMinor glands: Present in many places in the mouth,upper part of the respiratory and digestive tract,including the trachea and paranasal sinuses

      Büyük ve Küçük Tükürük Bezleri

      Büyük Bezler: Parotis, submandibular ve sublingual bezlerdir ve çift taraflı olarak bulunurlar. Küçük Bezler: Ağız içinde, solunum ve sindirim sisteminin üst kısmında (örneğin, trakea ve paranazal sinüsler gibi) birçok yerde bulunurlar.

    Annotators

    1. The diameter of the post should not be thicker than one-third of the narrowestdiameter of the root, and the post should be surrounded by 1 mm of dentin allaround.

      Postun çapı, kökün en dar çapının üçte birinden daha kalın olmamalıdır ve post, her yönden 1 mm dentin ile çevrelenmiş olmalıdır.

    2. Post length should be 2/3 of the root or equal to the crown length. The amount of guttaremaining apically after the post cavity is prepared can vary between 3-5 mm.

      Post uzunluğu, kökün 2/3'ü kadar olmalı veya taç uzunluğu ile eşit olmalıdır. Post boşluğu hazırlandıktan sonra apikalde kalan gutta miktarı 3-5 mm arasında değişebilir.

    3. A 2 mmheight of tooth structure should be available to allow for a ferrule effect

      Ferrül etkisini sağlamak için diş yapısından en az 2 mm yüksekliğinde bir yapı bulunmalıdır.

    4. in respect to

      ile ilgili olarak

    5. A ferrule, in respect toteeth, is a band that encircles the external dimension of residual tooth structure.

      Dişle ilgili olarak ferrül, kalmış diş yapısının dış boyutunu çevreleyen bir banttır.

    6. The ferrule effect be defined as a 360 metal collar of the crown surrounding the parallel wallsof the dentine extending coronal to the shoulder of the preparation.

      Ferrül etkisi, hazırlığın omuz çizgisine kadar uzanan, dişin paralel duvarlarını çevreleyen 360 derecelik metal bir yakalı taç olarak tanımlanabilir.

    7. Widthof apost

      Post genişliği, yerleştirilen postun çapını ifade eder. Postun genişliği, dişin dayanıklılığını etkileyen bir faktördür. Çok geniş bir post, dişin çevresindeki kök yapısına zarar verebilirken, çok ince bir post da yeterli desteği sağlayamayabilir. İdeal post genişliği, dişin yapısına uygun şekilde seçilmelidir.

    8. Designof apost

      Post tasarımı, postun şekli, yapısı ve materyaliyle ilgilidir. Postlar, dişin anatomik yapısına uygun olarak tasarlanmalıdır. Tasarım, postun dişe uyumunu ve restorasyonun dayanıklılığını artırır

    9. Cement

      Çimento, diş restorasyonlarında kullanılan bir bağlayıcı maddedir. Postun diş köküne yapıştırılmasında kullanılan çimento, postun sağlam bir şekilde yerinde durmasını sağlar.

    10. Lengthof apost

      Post uzunluğu, restorasyonun stabilitesi ve dişin dayanıklılığı açısından önemlidir. Yeterli uzunlukta bir post, dişi daha sağlam hale getirir ve dişin kök kanalında sağlam bir tutunma sağlar.

    11. Ferruleeffect

      Ferrül etkisi, dişin üst kısmında bulunan sağlam diş yapısının, post yerleştirildiği kök kısmındaki restorasyonu güçlendirme etkisidir. Ferrül, dişin dış kısmındaki diş eti ile temas etmeyen sağlam diş dokusunu tanımlar. Post yerleştirildikten sonra, bu sağlam doku çevresinde oluşturulan koruyucu bir çerçeve dişi güçlendirir. Bu etki, dişin kırılma riskini azaltır ve tedavinin uzun ömürlü olmasını sağlar.

    12. Hypercalcified roots

      Hypercalcified roots, diş köklerinde normalden fazla kalsiyum birikimi sonucu meydana gelen bir durumdur. Bu, dişin kök kısmında aşırı derecede sertleşmiş veya kalsifiye olmuş (mineralize olmuş) dokunun oluşması anlamına gelir.

    13. Radicular infection

      Radicular infection, dişin kök kısmında (radiks) meydana gelen bir enfeksiyondur. Bu tür enfeksiyonlar genellikle dişin pulpasındaki (sinir ve damar dokusu) enfeksiyonun ilerleyerek kök bölgesine ulaşması sonucu gelişir. Enfeksiyon, dişin içinde, çevresindeki dokularda veya çene kemiğinde yayılabilir.

    14. correction

      düzeltme

    15. Malposition correction

      Dişlerin yanlış yerleşimi ve düzeltilmesi gereken durumlarda, dişin stabilitesini sağlamak için post uygulanabilir.

    16. Overdenture prostheses

      Overdenture, bir veya birden fazla doğal dişin kökleri üzerine yerleştirilen, çıkarılabilir protez türüdür. Diş kökleri, protezlerin tutunmasını sağlamak amacıyla kullanılır. Bu kökler, genellikle dişler çekildikten sonra kalan sağlam kökler ya da implantlarla güçlendirilmiş diş kökleridir.

    17. Trauma-inducedfracture

      Travma Sonucu Kırık (Trauma-Induced Fracture):

    18. Enamel dysplasia anddystrophies

      Mine Displazisi ve Distrofileri, diş minesinin normal gelişiminden sapmalar ya da bozulmalar sonucu ortaya çıkan hastalıklar ve anormalliklerdir. Bu durumlar, dişlerin yapısını ve dayanıklılığını etkileyebilir.

    19. Excessive substance loss

      Aşırı Doku Kaybı (Excessive Substance Loss):

      Dişin büyük kısmı kaybedildiğinde, dişi restore etmek ve işlevselliğini sağlamak için post uygulaması gerekebilir.

    20. Covers the situationswhere only 1 cavity wall remainsand post application ismandatory to increase thefracture strength. If the relatedtooth is to be used as a prosthesisabutment, it is recommended toapply a post

      Sınıf IV: Sadece 1 kavite duvarının kaldığı ve kırılma dayanımını artırmak için post uygulamasının zorunlu olduğu durumları kapsar.

    21. Covers thesituations where 2 or 3 cavity wallsremain and post application isnot mandator

      Sınıf II ve III: 2 veya 3 kavite duvarının kaldığı ve post uygulamasının zorunlu olmadığı durumları kapsar.

    22. Class II and III: Covers thesituations where 2 or 3 cavity wallsremain and post application isnot mandatory

      Sınıf II ve III: 2 veya 3 kavite duvarının kaldığı ve post uygulamasının zorunlu olmadığı durumları kapsar.

    23. Endodontically treated teethwere defined in five differentclasses depending on thenumber of axial cavity wallsremaining

      Kanal tedavisi görmüş dişler, kalan aksiyel kavite duvarlarının sayısına bağlı olarak beş farklı sınıfta tanımlanmıştır.

    24. loss

      önceden oluşturulmuş-preformed post

    25. Posts are used to provide retention to thecore structure in teeth with severesubstance loss.

      Postlar, ciddi doku kaybı yaşayan dişlerde çekirdek yapısının tutunmasını sağlamak için kullanılır.

    26. ts tendency to create cracks or fractures in dentin raised doubts about itsreliability

      dentin içinde çatlaklar veya kırıklar oluşturma eğilimi, güvenilirliği hakkında şüpheler uyandırdı.

    27. Although pin-retained amalgam/composite core restoration was widely accepted when itwas first applied

      Pimlerle desteklenen amalgam/kompozit çekirdek restorasyonu ilk kez uygulandığında geniş çapta kabul edilmesine rağmen,

    28. Fiber-reinforced posts,ceramic posts, and post-free restorations are thecontemporary approaches.

      Fiber takviyeli postlar, seramik postlar ve post kullanılmayan restorasyonlar, modern yaklaşımlardır.

    29. pin-retainedamalgam/composite coreand crown restorations.

      veya pimlerle desteklenmiş amalgam/kompozit çekirdek ve kron restorasyonlarını içerir.

    30. The traditional approachoften consists of theapplication of castmetal/prefabricated posts

      Geleneksel yaklaşım genellikle döküm metal veya hazır postların uygulanmasını içerir,

    31. Restorations ofendodontically treatedteeth can be evaluatedfrom two differentperspectives, traditionaland contemporary

      Kanal tedavisi görmüş dişlerin restorasyonları iki farklı bakış açısından değerlendirilebilir,geleneksel ve modern.

    32. filling the shaped root canal

      Ve şekillendirilmiş kök kanalın doldurulmasını içerir.

    33. shaping the root canal system to facilitate the placement of the rootcanal filling

      Kök kanal dolgusunun yerleştirilmesini kolaylaştırmak için kök kanal sisteminin şekillendirilmesini içerir.

    34. Root canal treatment consists of removing all tissues, bacteria and bacterial products fromthe root canal system

      Kanal tedavisi, kök kanal sisteminden tüm dokuları, bakterileri ve bakteri ürünlerini çıkarmayı içerir.

    Annotators

  2. Nov 2024
    1. s.

      39 antrolit 40 siyalolit (occlusal rayographidede bulunabilir 41.tonsilolit 42.lenf node 43.rinolid 44. 45.siloid ligament kalsifikasyon 46.antrolit

    2. they most often are detected as incidental findings during radiographic examination

      Bu bölgeler çoğunlukla radyografik inceleme sırasında tesadüfen tespit edilir.

    3. Sites of heterotopic calcification or ossification may not cause significant signs or symptoms;they most often are detected as incidental findings during radiographic examination.

      Heterotopik kalsifikasyon veya ossifikasyon bölgeleri genellikle belirgin belirti veya semptomlara neden olmayabilir.

    4. When the mineral is deposited in soft tissue as organized, well-formed bone,the process is known as heterotopic ossification.

      Mineral yumuşak dokuda düzenli, iyi şekillenmiş bir kemik olarak biriktiğinde bu sürece heterotopik ossifikasyon denir.

    5. When it occurs in an unorganized type in soft tissue, it is referred to as heterotopiccalcification.

      Yumuşak dokuda düzensiz bir biçimde meydana geldiğinde buna heterotopik kalsifikasyon denir.

    Annotators

    1. soft swelling

      Soft swelling, vücutta bir bölgede yumuşak dokularda meydana gelen şişliktir. "Soft" (yumuşak) terimi, şişliğin kemik ya da sert doku yerine, genellikle deri altı yumuşak dokularda oluştuğunu ifade eder. Bu tür şişlikler, inflamasyon, enfeksiyon, travma veya vücudun farklı tepkileri sonucu oluşabilir.

    2. mandibular symphysis
    3. Trauma

      Bu açıklama, 6 yıl önce gerçekleşen bir travma sonrası, 28 yaşındaki bir erkek hastada alt çene simfizisi bölgesinde, ağız içinin hem yanağa (bukal) hem de dil tarafına (lingual) yakın bölgelerinde yumuşak şişlikler olduğunu gösteriyor. Bu tür şişlikler genellikle yaralanma, enfeksiyon veya çene kemiğinde oluşan hasarın bir belirtisi olabilir.

    4. sensor-filmplacement inintraoralradiographs

      Dijital sensörler ve filmler, hasta için daha az rahatsızlık yaratacak şekilde yerleştirilir. İntraoral röntgen yöntemleri, hızlı ve minimal rahatsızlıkla sonuçlanabilir, bu da hastaların konforunu artırır.

    5. Artefacts

      Artefaktlar, görüntüleme sırasında, özellikle diş restorasyonları (dolgu, kaplama, vb.) gibi metal veya sert materyallerin varlığından dolayı oluşan hatalı ya da yanıltıcı görsellerdir.

    6. High patient comfort

      Yüksek Hasta Konforu

    7. High sensitivity forcaries, periodontaldefects andperiradicular lesions.

      Yüksek çözünürlük, diş çürükleri, diş eti hastalıkları (periodontal defektler) ve kök çevresindeki periradiküler lezyonlar gibi durumları tespit etmekte etkilidir. Bu, erken tanı ve tedavi için kritik bir avantajdır.

    8. Geometrically preciseand exact images

      geometrik olarak hassas ve kesin görüntüler

    9. Retreatment indications

      Retreatment indications, kök kanal tedavisinin (endodontik tedavi) tekrar yapılması gerektiğini gösteren durumları ifade eder. Daha önce tedavi edilmiş bir dişin, çeşitli nedenlerle başarısız olması veya yeni sorunlar gelişmesi durumunda tekrar tedaviye ihtiyaç duyulur.

    10. extrusion

      çıkarma

    11. Preventing apicalextrusion of rootcanal contents.

      Kök kanal içeriğinin apikal dışarı taşmasını önleme

    12. During EndodonticTreatment

      Endodontik çalışma boyunun anatomik apeksin yaklaşık 1 mm kısa belirlenmesinin birkaç önemli nedeni vardır:

      1. Fizyolojik Foramen ile Anatomik Apeks Arasındaki Fark Anatomik apeks (kök ucunun en dış noktası) ile fizyolojik foramen (sinir ve damarların dişten çıktığı nokta) genellikle tam olarak aynı yerde değildir. Fizyolojik foramen genellikle anatomik apeksten yaklaşık 0,5-1 mm mesafede bulunur. Tedavi sırasında kök kanal dolgusunun fizyolojik foramenin ötesine taşmaması hedeflenir, çünkü bu durum ağrıya ve enfeksiyon riskine yol açabilir.
      2. Periapikal Doku Hasarını Önlemek Çalışma boyunun anatomik apeksi geçmesi durumunda kök kanal aletleri veya dolgu materyalleri, kök ucundaki periapikal dokulara zarar verebilir. Bu durum: Ağrı Enfeksiyon Tedavi başarısızlığı riskini artırır.
      3. Doğru Dolgu ve Sızdırmazlık Sağlama Çalışma boyunun 1 mm kısa tutulması, dolgu malzemesinin kök ucundan dışarı taşmasını önler. Dolgu malzemesi kökün dışına taşarsa: Tahriş Kronik inflamasyon gibi sorunlar ortaya çıkabilir.
      4. Hatalı Radyografik Ölçümleri Düzeltme Radyografik olarak ölçülen kök uzunluğu, anatomik ve fizyolojik farklılıklar nedeniyle yanıltıcı olabilir. Bu yüzden 1 mm'lik güvenlik payı bırakılarak hata riski azaltılır.
    13. Distinguishinganatomic apex fromradiologic apex atthe working lenghtdetermination

      Bu ifade, kök kanal tedavisinde kök kanalının son noktasını doğru bir şekilde belirleme sürecini anlatır. Burada iki önemli kavram öne çıkar:

      Anatomik apeks:

      Diş kökünün doğal yapısının sonlandığı noktadır. Genellikle, dişin fizyolojik olarak sonlandığı yer olarak kabul edilir. Radyolojik apeks:

      Röntgen görüntüsünde görülen kök ucudur. Radyolojik görüntü, bazen anatomik apeksi tam olarak yansıtmayabilir; yanıltıcı olabilir.

    14. Iatrogenic defects

      Iatrogenic defects, tıbbi veya diş hekimliği uygulamaları sırasında istemeden oluşan hasar veya problemlerdir. "Iatrogenic" terimi, Yunanca kökenlidir ve "doktor kaynaklı" anlamına gelir. Bu tür hatalar, tedavi veya prosedür sırasında yapılan yanlışlıklar ya da öngörülemeyen yan etkiler sonucu meydana gelebilir.

      Diş Hekimliğinde Örnekler Kök Kanallarında Perforasyon: Kanal tedavisi sırasında kökün yanlış delinmesi. Dişin Fazla Törpülenmesi: Protez veya dolgu hazırlığı sırasında diş yapısının gereğinden fazla alınması. Komşu Dişin Zarar Görmesi: Bir dişe işlem yapılırken yanındaki dişin yanlışlıkla hasar görmesi. Periodontal Hasar: Diş eti veya çevre dokuların yaralanması.

    15. Dimantions of the coronal/radicular pulp chamberand calcifications

      Kronal/köksel pulpa odasının boyutları ve kalsifikasyonlar

    16. Follow-up

      takip etmek

    17. Diagnosis of odontogenic and nonodontogenic pathologies

      Odontojenik patolojiler:

      Dişlerden veya dişlerle ilişkili dokulardan kaynaklanan hastalıklardır. Örnekler: Diş apseleri Kistler (odontojenik kistler) Diş kaynaklı tümörler Nonodontojenik patolojiler:

      Dişlerle doğrudan bağlantısı olmayan ancak ağız veya çene bölgesini etkileyen hastalıklardır. Örnekler: Sinüs enfeksiyonları Kemik tümörleri Travmalar veya sistemik hastalıklara bağlı lezyonlar

    18. It captures the image as three-dimensional pixel units called voxels. This allows the imageto be of higher resolution.

      Görüntüyü, voxel adı verilen üç boyutlu piksel birimleri olarak yakalar. Bu, görüntünün daha yüksek çözünürlükte olmasını sağlar.

    19. Low radiation dose

      Düşük radyasyon dozu

    Annotators

    1. spinal and cranial nerves.

      Spinal ve cranial sinirler, vücutta merkezi sinir sistemine bağlı farklı sinir tipleridir ve aşağıdaki şekilde tanımlanabilir:

      Spinal Nerves (Omurilik Sinirleri): Omurilikten çıkan sinirlerdir. İnsan vücudunda toplam 31 çift spinal sinir bulunur. Vücudun çeşitli bölgelerine duyusal ve motor sinyalleri iletir. Görevleri: Kas hareketlerini kontrol etmek, duyuları (dokunma, sıcaklık, ağrı vb.) beyne taşımak. Cranial Nerves (Kafa Sinirleri): Beyinden (beyin sapından) doğrudan çıkan sinirlerdir. İnsan vücudunda toplam 12 çift cranial sinir bulunur. Baş, yüz ve boyun bölgelerine hizmet eder. Bazıları duyusal, bazıları motor, bazıları ise karma sinirlerdir. Görevleri: Görme, işitme, tat alma gibi duyuları taşımak ve yüz kaslarının hareketini sağlamak.

    2. To isolate the axon in order to prevent it from being affected by the stimuli ofsurrounding neurons.

      Aksonu, çevredeki nöronların uyaranlarından etkilenmesini önlemek için izole etmek.

    3. To allow the action potential to spread extremely rapidly along the axon

      Hareket potansiyelinin akson boyunca son derece hızlı bir şekilde yayılmasını sağlamak için.

    4. discontinuous formations

      kesintili oluşumlarla

    5. Myelin sheath surrounds the axon withdiscontinuous formations called ‘node of Ranvier’ and has two extremely importanttasks.

      Miyelin kılıfı, aksonu 'Ranvier düğümü' olarak adlandırılan kesintili oluşumlarla sarar ve iki son derece önemli görevi vardır.

    6. ap between two adjacentmyelin sheath is called node of ranvier.

      İki bitişik miyelin kılıfı arasındaki boşluk, Ranvier düğümü olarak adlandırılır.

    7. neuroglia

      Nöroglia (veya glial hücreler), sinir sisteminde nöronlara destek, beslenme, koruma ve izolasyon sağlayan hücrelerdir.

    8. myelinated nerve fibres are envelope with schwann cells, a type ofneuroglia which forms a myelin sheath around the Axons

      Myelinli sinir lifleri, aksonlar etrafında miyelin kılıfı oluşturan bir nöroglia türü olan Schwann hücreleriyle sarılmıştır.

    9. cerebral cortex

      Cerebral cortex (beyin korteksi), beynin en dış tabakasını oluşturan, ince ve gri renkte bir yapıdır. Bu bölge, beynin yüksek düzeydeki fonksiyonlarını, yani düşünme, öğrenme, hafıza, dil, duyusal algı ve motor kontrol gibi karmaşık süreçleri yönetir.

    10. Multipolar neuron : with one axon and two or more dendrites; found incerebral cortex

      Multipolar nöron: Bir akson ve iki veya daha fazla dendrit içerir; beyin korteksinde bulunur.

    11. n chemical synapse the membrane of pre and post synaptic neurons are separatedby a fluid filled space called synaptic cleft and chemicals called neurotransmitterare involved in transmission of impulse at the synapses.

      Kimyasal sinapslarda, presinaptik ve postsinaptik nöronların membranları, sinaptik yarık adı verilen sıvı dolu bir boşlukla ayrılır ve bu sinapslarda nörotransmitter adı verilen kimyasallar, impuls iletiminde rol oynar.

    12. synaptic cleft

      Sinaptik yarık, presinaptik ve postsinaptik nöronlar arasında bulunan ince boşluktur. Bu boşluk, nörotransmitterlerin bir nörondan diğerine geçmesini sağlayan alandır. Ancak, bazı sinapslarda doğrudan bir bağlantı olabileceği için bu boşluk her zaman mevcut olmayabilir.

    13. postsynaptic neurone

      Postsinaptik nöron, bu kimyasal sinyalleri alır ve bu sayede sinir iletimi devam eder.

    14. Presynaptic neurone

      Presinaptik nöron, sinyalin gönderildiği nörondur ve sinaptik düğüm adı verilen yapısı üzerinden kimyasal sinyalleri (nörotransmitter) serbest bırakır.

    15. A synapse

      Sinaps, bir nöronun sinyalini bir başka nörona veya hedef hücreye iletmesi için gerekli olan bağlantı bölgesidir.

    16. A synapse is formed by membrane of Presynaptic neurone or postsynaptic neuronewhich may or may not be separated by a gap called synaptic cleft

      Bir sinaps, presinaptik nöron veya postsinaptik nöron membranlarından oluşur ve bunlar, aralarındaki boşluk olan sinaptik yarık ile ayrılmış olabilir veya olmayabilir.

    17. neuromuscular junction

      Neuromüsküler kavşak (veya nöromüsküler bağlantı), bir sinir hücresinin (motor nöron) kas hücresine bağlandığı noktadır.

    18. The Axons transmit nerve impulses away from the cell body to a synapse or to aneuromuscular junction

      Aksonlar, sinir impulslarını hücre gövdesinden sinapsa veya nöromüsküler kavşağa doğru iletir.

    19. Synaptic knob possesses synaptic vesicles containing chemicals calledneurotransmitters

      Sinaptik düğüm, nörotransmitterler adı verilen kimyasalları içeren sinaptik vezikülleri bulundurur.

    20. as a bulb like structure

      "As a bulb-like structure" ifadesi, bir şeyin ampul şeklinde veya bir ampule benzeyen bir yapıda olduğunu belirtir. Yani, sinaptik düğüm yapısı, ampul veya yuvarlak, şişkin bir şekle benzer şekilde sonlanır.

    21. terminates

      Terminates kelimesi, bir şeyin sonlanması veya bitişi anlamına gelir. Bir şeyin sonlandığı veya sona erdiği noktayı ifade eder. Bu bağlamda, "terminates", bir dalın veya yapının sonlanması anlamına gelir, yani aksonun dalları sinaptik düğüm adı verilen yapılarla sonlanır.

    22. Each branchterminates as a bulb like structure called synaptic knob

      Her dal, sinaptik düğüm adı verilen ampul benzeri bir yapı ile sonlanır.

    23. Axon is long fiber and the distal end of which is branched.

      Akson, uzun bir lif olup, uç kısmı dallanmış durumdadır.

    24. All receptors of the body are modifieddendrites[but all dendrites are not receptors]

      Vücuttaki tüm alıcılar, modifiye olmuş dendritlerdir (ancak tüm dendritler alıcı değildir).

    25. These fibers transmit impulses towards the cell body so are alsoknown afferent process of neurons

      Bu lifler, impulsları hücre gövdesine doğru ilettikleri için afferent süreçler olarak da bilinirler.

    26. project out

      "Project out" ifadesi, bir şeyin bir alandan dışarıya doğru uzanması veya çıkması anlamına gelir. Bu bağlamda, "project out" ifadesi, dendritlerin hücre gövdesinden dışarıya doğru uzandığını veya yayıldığını belirtir. Yani dendritler, hücre gövdesinden çıkarak çevreye doğru yayılmaktadır.

    27. branch repeatedly

      tekrar tekrar dallanmak

    28. Short fibers which branch repeatedly and project out of the cell bodycalled dendrites.

      Dendrite: Hücre gövdesinden dışarıya doğru dallanarak yayılan kısa liflerdir.

    29. endoplasmic reticulum and the siteof protein synthesis

      Nissl granülleri, nöronların hücre gövdesinde bulunan ve endoplazmik retikulum ile ilişkili granüllü yapılar olup, protein sentezi için kritik öneme sahiptir.

    30. certain granular body is called nissl’s granules

      Belirli bir granüler yapı, Nissl granülleri olarak adlandırılır.

    31. The cell body contains cytoplasm with typical cell organelles

      Hücre gövdesi, tipik hücre organelleriyle birlikte sitoplazma içerir

    32. neurones do not divide as they are most differentiated cells of the nervous systemwith no centriole

      Nöronlar, sinir sisteminin en farklılaşmış hücreleri oldukları için bölünmezler ve sentriol bulundurmazlar.

    33. Neurones: structural and functional unit of neural system

      Nöronlar: Sinir sisteminin yapısal ve fonksiyonel birimidir.

    34. neurons are the basic cells, neuroglia are the supportive, nutritive andprotective cells of the nervous system.

      Nöronlar temel hücrelerken, nöroglia hücreleri sinir sisteminin destekleyici, besleyici ve koruyucu hücreleridir.

    35. There are two types of cells present in nervous system as neuron and neuroglia/glialcells

      Sinir sisteminde bulunan iki tür hücre vardır: nöron ve nöroglia/glial hücreler.

    36. Autonomic motor: Goes tosmooth muscle and gland cells.

      Autonomic motor: Düz kaslara ve bez hücrelerine sinyal gönderir.

      Otonom motor sinirler, bilinçli kontrol dışında çalışan organları ve yapıları (düz kaslar, kalp, sindirim sistemi, ter bezleri) kontrol eder. Otonom motor sinirleri, istemsiz kas hareketlerini ve organ işlevlerini düzenler.

    37. Somatic motor Goes to skeletalmuscles.

      Somatic motor: İskelet kaslarına sinyal gönderir.

      Somatic motor sinirler, beyin ve omurilikten gelen motor komutları alarak iskelet kaslarına iletir, bu da bilinçli kas hareketlerini sağlar (örneğin, yürümek, yazı yazmak gibi).

    38. Somatic afferent: All otherafferent nerves

      Somatic afferent: Diğer tüm afferent sinirler.

      Bu sinirler, vücudun dış yüzeyinden (deri, kaslar, eklemler gibi) gelen duyusal bilgileri merkezi sinir sistemine taşır. Somatic afferent, çevreden gelen tüm duyusal veriyi (dokunma, sıcaklık, ağrı) beyne ileten sinirlerdir.

    39. Visceral afferent: Transmits fromthe internal organs to the center.

      Visceral afferent: İç organlardan merkezi sinir sistemine (CNS) doğru impulsları ileten sinirlerdir.

      Afferent sinirler, duyusal bilgileri taşıyan sinir lifleridir. Visceral afferent, iç organlardan (örneğin, kalp, akciğerler, sindirim sistemi) gelen duyusal verileri CNS'ye iletir.

    40. regulatory

      duzenlemek

    41. Efferent fibers/motor nerves: this translate regulatory impulses from the CNS to theconcerned peripheral tissue/organ.

      Efferent fibers / motor nerves: Bunlar, merkezi sinir sisteminden (CNS) ilgili çevresel doku/organlara düzenleyici impulsları ileten sinir lifleridir.

    42. Afferent fibers/sensory nerves: these transmit impulse from tissue/organs to the CNS

      Afferent fibers / sensory nerves: Bunlar, dokulardan ve organlardan merkezi sinir sistemine (CNS) doğru elektriksel impulsları ileten sinir lifleridir.

    43. he nerve fibres

      Nerve fiber (sinir lifi), sinir hücresinin (nöronun) uzun, ince bir uzantısıdır ve sinirsel iletimi sağlamak için elektriksel sinyalleri taşıyan yapıdır. Bir sinir lifi, genellikle bir akson olarak bilinir ve bu akson, sinir hücresinin bir bölgesinden diğerine bilgi ileten uzantıdır.

    44. spinal cord

      Omurilik, merkezi sinir sisteminin bir parçası olup, beyin ile vücudun geri kalan kısmı arasındaki iletişimi sağlar. Omurilik, omurga içinde yer alır ve omurga kemikleri tarafından korunur. Beyinden çıkan sinirler omurilik aracılığıyla vücudun çeşitli bölgelerine ulaşır. Aynı şekilde, vücuttan gelen duyusal bilgiler de omurilik aracılığıyla beyne iletilir.

    45. includes brain and spinal cord and is the siteof information processing and contro

      Beyin ve omuriliği içerir ve bilgi işleme ve kontrolün yapıldığı yerdir.

    Annotators

    1. disposable

      tek kullanımlık

    2. Cook and Waite, the Roehr company began the production of disposablesyringes

      Cook ve Waite, Roehr şirketi tek kullanımlık enjektörlerin üretimine başladı.

    3. aspirated

      Aspirasyon, enjeksiyon sırasında iğnenin içine doğru bir vakum oluşturarak, kan damarlarının içinde olup olmadığını kontrol etme işlemidir. Bu işlem, enjeksiyonun yanlış bir yere yapılmasını önler ve doğru bölgeye ilaç uygulandığından emin olmayı sağlar. Diş hekimliğinde aspirasyon özellikli enjektörler, bu güvenliği sağlamak amacıyla kullanılır.

    4. fewer

      daha az

    5. A modification of the high pressure injectordesigned by Threw in 1912 wasmanufactured by a company that producesinjectors used in dentistry.

      1912'de Threw tarafından tasarlanan yüksek basınçlı enjektörün bir modifikasyonu, diş hekimliğinde kullanılan enjektörler üreten bir şirket tarafından üretildi.

    6. derivative

      turevleri

    7. opium derivative

      Opium, haşhaş bitkisinin (Papaver somniferum) özünden elde edilen bir madde olup, içerdiği morfin ve kodein gibi bileşenler güçlü ağrı kesiciler (analjezikler) olarak kullanılır.

    8. neuralgia

      Nöralji, sinirlerin iltihaplanması veya hasar görmesi sonucu ortaya çıkan şiddetli ağrıya verilen isimdir.

    9. subcutaneous

      deri alti

    10. used it for subcutaneousinjection of opium derivative in the treatment of neuralgia.

      nöralji tedavisinde opium türevlerinin deri altına enjeksiyonu için kullandı.

    11. screw

      vida

    12. screw plunger

      vida pistonu

    13. ceiling

      tavan

    14. In 1853, a French veterinarian developed a metal injector on the ceiling anddelivered the dose perfectly thanks to the screw plunger of this injector.

      1853'te, bir Fransız veteriner, tavanda metal bir enjektör geliştirdi ve bu enjektörün vida pistonunun sayesinde dozu mükemmel bir şekilde uyguladı. "tavanda" ifadesi, enjektörün sabit bir yere monte edilmiş olduğunu veya belirli bir mekanizmaya sahip olduğunu gösterebilir.

    15. In 1844, Francis Rynd began to inject drugs under the skin through a thin shaft.

      1844'te, Francis Rynd, ince bir şaft aracılığıyla ilaçları deri altına enjekte etmeye başladı. Biyolojik Terim: Derinin altına, genellikle iğne veya benzeri ince bir aletle ilaç enjekte etmek için kullanılan uzun ince yapılar, örneğin enjeksiyon iğnesinin şaftı.

    16. needle

      igne

    17. pointed

      sivri uçlu

    18. In 1841, Zophar Jayne developed an injector with a pointed needle.

      1841'de, Zophar Jayne, uçlu iğneye sahip bir enjektör geliştirdi.

    19. ophthalmicapplications

      Oftalmik uygulamalar, gözle ilgili tedavi veya prosedürleri ifade eder.

    20. n 1827, Von Neurer developed the first injector to inject drugs in ophthalmicapplications of animals

      1827'de, Von Neurer, hayvanların oftalmik uygulamalarında ilaç enjekte etmek için ilk enjektörü geliştirdi.

    21. In 1946, Gordh performed the first successful application of local anesthetic withlidocaine.

      1946'da, Gordh lidokain ile lokal anestezi uygulamasını ilk kez başarılı bir şekilde gerçekleştirdi.

    22. ester group

      Ester grubu, kimyasal olarak, bir karbonil grubunun (C=O) bir oksijen atomu üzerinden bir alkil veya aril grubuna bağlanmasıyla oluşan bir fonksiyonel gruptur. Esterler, genellikle organik bileşiklerde bulunan ve genellikle meyve kokuları veya tatlarıyla ilişkilendirilen bileşiklerdir.

      Kimyasal yapı: Ester grubu genel olarak şu şekilde yazılır: R-COO-R', burada:

      R ve R' alkil veya aril gruplarını temsil eder, COO ise karbonil (C=O) ve oksijen (O) arasındaki bağları gösterir

    23. Lidocaine has become the most popular local anesthetic agent, replacing procainein clinical practice because it is more effective and less allergic than procaine, anester group anesthetic.

      Lidokain, klinik uygulamalarda prokainin yerini alarak en popüler lokal anestezik ajan haline gelmiştir, çünkü prokain (bir ester grubu anesteziği) ile kıyaslandığında daha etkili ve daha az alerjik bir bileşiktir.

    24. amide group

      Amide group (amide grubu), kimyada, bir karbonil grubunun (-C=O) bir nitrojen atomuna (-NH2) bağlanmasıyla oluşan organik bileşiklerin fonksiyonel grubudur. Amide grubu, genellikle -CONH2 şeklinde yazılır ve organik kimyadaki birçok bileşiğin temel yapı taşıdır Fonksiyonel grup, bir organik bileşiğin yapısında yer alan ve bileşiğin kimyasal özelliklerini belirleyen özel bir atom veya atom grubu anlamına gelir. Bir bileşiğin fonksiyonel grubu, o bileşiğin reaktivitesini, özelliklerini ve davranışlarını yönlendiren temel yapıdır.

    25. The discovery of procaine isconsidered to be the beginning of the modern era in local anesthesia.

      Prokainin keşfi, lokal anestezide modern dönemin başlangıcı olarak kabul edilir.

    26. substitute

      yerine geçmek

    27. began to be used as a substitute for cocaine.

      Kokainin yerine kullanılmaya başlandı.

    28. parenteral applications.

      Parenteral uygulama, genellikle damar içine, kas içine veya deri altına yapılan enjeksiyonları ifade eder.

    29. orthoform,nirvanine and neoorthoform as a result of their studies.

      yaptığı çalışmalar sonucunda ortoform, nirvanin ve neoortoform gibi bazı anestezik ajanları keşfetmiştir.

    30. addiction

      bağımlılık

    31. negative properties of cocaine such as addiction in long-term use.

      Kokainin uzun süreli kullanımda bağımlılık gibi olumsuz özellikleri.

    32. side effects

      yan etkileri

    33. sought

      Sought, "seek" fiilinin geçmiş zaman halidir ve "aramak" veya "bulmaya çalışmak" anlamına gelir. Yani, bir şeyin peşinden gitmek ya da bir şeyi elde etmeye çalışmak anlamında kullanılır.

    34. However, researchers have sought a new localanesthetic

      Ancak, araştırmacılar yeni bir lokal anestezik arayışına girmiştir

    35. Heinrich Braun stated that adrenaline can be used as a 'chemical tourniquet'(1903). When adrenaline was added to cocaine, it reduced the absorption ofcocaine and prolonged the duration of anesthesia. Thus, the dose of cocaine usedfor anesthesia was also limited

      Heinrich Braun, adrenalinin 'kimyasal turnike' olarak kullanılabileceğini belirtti (1903). Adrenalin kokainle karıştırıldığında, kokainin emilimini azalttı ve anestezinin süresini uzattı. Böylece, anestezi için kullanılan kokain dozu da sınırlanmış oldu.

    36. However, with this approach, its use has been limited in some cases, as tissuedamage occurs and tourniquet application cannot be applied in areas such asinside the mouth.

      Ancak, bu yaklaşım ile kullanım bazı durumlarda sınırlanmıştır, çünkü doku hasarı meydana gelir ve turnike uygulaması ağız içi gibi alanlarda yapılamaz.

    37. For this purpose, they started to apply a tourniquet to the procedure area both toextend the duration of anesthesia and to limit the dose of cocaine.

      Bu amaçla, anestezinin süresini uzatmak ve kokain dozunu sınırlamak için işlem bölgesine turnike uygulamaya başladılar.

    38. Cocaine has been shown to be effective as a local anesthetic, but a new method hasbeen sought to extend the duration of anesthesia.

      Kokainin lokal anestezik olarak etkili olduğu gösterilmiştir, ancak anestezinin süresini uzatmak için yeni bir yöntem aranmıştır.

    39. Following the discovery of cocaine as a local anesthetic, William Halsted first usedcocaine to block the nerves in the mouth. (1884)

      Kokainin lokal anestezik olarak keşfinden sonra, William Halsted, kokaini ağızdaki sinirleri bloke etmek için ilk kez kullandı.

    40. numbness

      uyuşukluk

    41. deprives

      mahrum eder

    42. n addition, in order to describe the anesthetic efficacy of cocaine, they used thedefinition of "substance that deprives the tongue of feeling and taste and providesnumbness of the tongue nerve".

      Ayrıca, kokainin anestezik etkinliğini tanımlamak için, "dili his ve tat duygusundan mahrum bırakan ve dil sinirinin uyuşmasını sağlayan madde" tanımını kullandılar.

    43. Albert Niemann obtained the alkaloid, which is the extract of cocaine, in pure formand named it as "cocaine" in order to show that the source of the drug is "coca" andan alkaloid. (1859)

      Albert Niemann, kokainin ekstresi olan alkaloidi saf formda elde etti ve ilacın kaynağının "koka" ve bir alkaloid olduğunu göstermek amacıyla buna "kokain" adını verdi. (1859).

    44. Following this, the most important discovery was that August Bier performed spinalanesthesia for surgical purposes for the first time in 1898 by applying 0.5% cocaineintratracheal.

      Bunu takiben, en önemli keşif, August Bier'in 1898'de cerrahi amaçlarla 0.5% kokain uygulayarak omurilik anestezisi uyguladığı ilk kezdir.

    45. The beginning of modern local anesthesia began in 1884 when Carl Koller, anophthalmologist, showed that topical cocaine creates surgical anesthesia in the eye.

      Modern lokal anestezinin başlangıcı, 1884'te bir göz doktoru olan Carl Koller'in, topikal kokainin gözde cerrahi anestezi oluşturduğunu göstermesiyle başladı.

    46. The first substance to be used as a localanesthetic was cocaine, isolated from the leavesof the coca plant.

      Yerel anestezik olarak kullanılan ilk madde, koka bitkisinin yapraklarından izole edilen kokain idi.

    Annotators

    1. With the discovery of potent non-glowing and non-flammable fluorinatedhydrocarbons (1951) and the introduction of the compound named halothane(1956), the use of ether anesthesia came to an end.

      Güçlü, ışık yaymayan ve yanıcı olmayan florlanmış hidrokarbonların keşfi (1951) ve halotan adı verilen bileşiğin tanıtılması (1956) ile eter anestezisinin kullanımı sona erdi."

    2. The entire effort was focused on finding a compound that was much more stable,non-flammable, and non-explosive.

      Tüm çaba, çok daha stabil, yanıcı olmayan ve patlayıcı olmayan bir bileşik bulmaya odaklandı

    3. flammable

      yanıcı

    4. However, it was flammable and explosive like ether.

      Ancak, eter gibi yanıcı ve patlayıcıydı

    5. Cyclopropane had all the properties of ether and its most important advantage wasthat it could be stored in tubes.

      Siklopropan, eterin tüm özelliklerine sahipti ve en önemli avantajı, tüplerde saklanabilmesiydi.

    6. The ether, which is considered to be the most stable agent among anestheticagents, continued to be used as a single agent for a long time until cyclopropanewas introduced

      Anestezik ajanlar arasında en stabil ajan olarak kabul edilen eter, siklopropan tanıtılana kadar uzun süre tek başına ajan olarak kullanılmaya devam etti.

    7. He designed a device to safelyapply ether and a mask for chloroform

      Eteri güvenli bir şekilde uygulamak için bir cihaz ve klorofom için bir maske tasarladı.

    8. John Snow (1813-1858), considered theleader of modern anesthesia, was one ofthe first physicians to study and calculateether and chloroform dosages asanesthetics.

      Modern anestezinin lideri olarak kabul edilen John Snow (1813-1858), eter ve klorofom dozajlarını anestezik olarak inceleyen ve hesaplayan ilk hekimlerden biriydi.

    9. It wasalso revealed that it could cause liver failure.

      "Ayrıca karaciğer yetmezliğine neden olabileceği ortaya çıkmıştır."

    10. Chloroform was preferred in some centersbecause ether causes vomiting and isvolatile-flammable-explosive.

      Klorofom, eterin kusmaya neden olması ve uçucu-yanıcı-patlayıcı olmasi nedeniyle bazı merkezlerde tercih edilmiştir.

    11. Nitrous oxide; while it can cause asphyxiawhen applied alone, it was frightening thatthe ether was highly flammable andexplosive

      Azot oksit; tek başına uygulandığında asfiksiye neden olabilirken, eterin son derece yanıcı ve patlayıcı olması korkutucuydu."

    12. Although nitrous oxide, ether, and chloroformwere the three major inhalational anestheticsof the 19th century, they had significantproblems.

      "Azot oksit, eter ve klorofom, 19. yüzyılın üç ana inhalasyon anesteziği olmasına rağmen, önemli sorunlara sahiptiler."

    13. French and British surgeons used chloroform duringthe Crimean War, while American surgeons heavilyused ether anesthesia.

      Fransız ve Britanyalı cerrahlar, Kırım Savaşı sırasında klorofom kullandılar, oysa Amerikalı cerrahlar yoğun bir şekilde eter anestezisi kullandılar.

    14. James Young Simpson, a professor of surgery inEdinburgh, tried chloroform on himself and hisfriends with the advice of his friend David Waldie,who was a chemist.

      Edinburg'da cerrahi profesörü olan James Young Simpson, kimyager olan arkadaşı David Waldie'nin tavsiyesiyle, klorofomu kendisi ve arkadaşları üzerinde denedi."

    15. After the synthesis of chloroform (1831) and therealization of its anesthetic properties

      Klorofomun sentezinin (1831) ve anestezik özelliklerinin farkına varılmasının (1847) ardından,

    16. analgesic

      Analgesic, ağrı kesici veya ağrı giderici anlamına gelir.

    17. Swiss doctor and chemist Paracelsus (1493-1541), who is considered to be one ofthe important scientists of the 16th century and one of the founders of modernmedicine, discovered the analgesic properties of ether in chickens.
      1. yüzyılın önemli bilim insanlarından biri ve modern tıbbın kurucularından biri olarak kabul edilen İsviçreli doktor ve kimyager Paracelsus (1493-1541), etherin analjezik özelliklerini tavuklarda keşfetmiştir.
    18. ether

      Ether, kimyasal olarak diyot eter (R-O-R') sınıfına ait bir bileşiktir ve organik çözücü olarak yaygın şekilde kullanılır. Tarihte, özellikle cerrahi anestezide önemli bir yer tutmuştur. Anestezi amaçlı kullanılan ether, diethyl ether olarak bilinen ve genel anestezi sağlamak için tercih edilen bir bileşiktir.

    19. He successfully operatedon his patient by giving this substance orally

      Bu maddeyi ağız yoluyla vererek hastası üzerinde başarılı bir operasyon gerçekleştirdi

    20. He obtained a substance calledtsüsensan from the asagao plant, which resembles Tatula.

      Tatula'ya benzeyen asagao bitkisinden tsüsensan adı verilen bir madde elde etti

    21. steps paving the way

      yolu açan adımlar

    22. Most of the important steps paving the way for general anesthesia in modernsurgery have been taken in the western world.

      Modern cerrahide genel anesteziye giden yolu açan önemli adımların çoğu batı dünyasında atılmıştır.

    23. iron rods

      demir çubukları

    24. immersed

      daldırılmış

    25. This method, which is based on patients holdingiron rods immersed in a magnetic fluid-filledcontainer, was widely used to relieve surgicalanesthesia until the 1840s, when artificialanesthesia was developed and it was called"Mesmerism".

      Bu yöntem, hastaların manyetik sıvı ile dolu bir kaba batırılmış demir çubukları tutmalarına dayanıyordu ve yapay anestezi geliştirildiği 1840'lara kadar cerrahi anesteziyi hafifletmek için yaygın olarak kullanıldı ve 'Mesmerizm' olarak adlandırıldı

    26. pioneered

      öncü oldu

    27. German physician Franz Anton Mesmerpioneered contemporary hypnosis in 1775 withhis teaching of "animal magnetism".

      Alman hekim Franz Anton Mesmer, 1775'te 'hayvan magnetizması' öğretisiyle çağdaş hipnozun öncüsü olmuştur.

    28. Compression and cold application to nerve roots were also applied by the Romans inorder to reduce the pain.

      Ağrıyı azaltmak amacıyla, Romalılar da sinir köklerine baskı ve soğuk uygulama yapmışlardır."

    29. Surgical intervention could be performed untilthe patient regained consciousness in this way.

      "Bu şekilde, hasta bilincini geri kazanana kadar cerrahi müdahale gerçekleştirilebilirdi."

    30. Another strange method is a blow to the head that is "severe enough to break theshell of an almond, but not the core".

      Bir diğer tuhaf yöntem, 'bademin kabuğunu kıracak kadar sert, ancak içini kırmayacak kadar hafif' bir baş darbesidir."

    31. strangulation

      boğma

    32. asphyxia

      oksijensizlikten boğulma

    33. consciousness

      bilinç

    34. Anesthesia caused by loss of consciousness caused by asphyxia resulting fromstrangulation was applied in Italy until the end of the 17th century.

      Boğma sonucu oluşan asfiksi nedeniyle bilinç kaybına bağlı anestezi, 17. yüzyılın sonuna kadar İtalya'da uygulanmıştır.

    35. A strange method used for surgery is the method of strangulation (asphyxia).

      Cerrahi için kullanılan tuhaf bir yöntem, boğma (asfiksi) yöntemidir."

    36. soporophic sponge

      (uyku verici sünger),

    37. Immediatelybefore the operation, the sponge would be moistenedand held on the patient's nose, the patient wouldbecome unconscious.

      Ameliyattan hemen önce sünger ıslatılır ve hastanın burnuna tutulurdu, böylece hasta bilinçsiz hale gelirdi.

    38. The sponge was soaked in a solution inwhich opium, ginseng, hemlock juice and some othersubstances were dissolved and dried.

      Sünger, afyon, ginseng, baldıran zehiri suyu ve diğer bazı maddelerin çözeltisine batırılıp kurutulurdu.

    39. Humankind's first success against pain has been achieved with the use of poppy(opium), mandragora (mandrake), hyoscyamus (henbane) and alcohol.

      İnsanlığın ağrıya karşı ilk başarısı haşhaş (afyon), adamotu (mandrake), şeytantersi (henbane) ve alkolün kullanımıyla elde edilmiştir."

    40. Homer tells that in Odysseus, the Greeks also used many herbs and drugs to createsleep. One of them is the lotus flower.

      Homeros, Odysseia’da Yunanlıların uyku yaratmak için birçok bitki ve ilaç kullandığını söyler. Bunlardan biri lotus çiçeğidir."

    41. Along with sedation techniques

      Sedasyon teknikleriyle birlikte.Sedation techniques (sedasyon teknikleri), bir kişinin bilinç seviyesini geçici olarak düşürmek ve rahatlamasını sağlamak amacıyla kullanılan yöntemlerdir.

    42. central nervous system

      Central nervous system (CNS), yani merkezi sinir sistemi, vücudun tüm sinirsel faaliyetlerini yöneten ve kontrol eden ana yapıdır. Merkezi sinir sistemi, beyin ve omurilik olmak üzere iki ana bileşenden oluşur.

    Annotators