4,435 Matching Annotations
  1. Nov 2024
    1. should suggest hypofunction in the salivary glands

      tükürük bezlerinde hipofonksiyon olduğunu düşündürmelidir

    2. palpation

      Bir vücut bölgesine ellerle dokunarak veya baskı yaparak yapılan bir muayene yöntemidir.

    3. Dry mouth, which is felt at any time ofthe day (at night, when you wake up in themorning, during the day), does notindicate dysfunction of the salivary glands.

      Günün herhangi bir saatinde (gece, sabah uyandığınızda, gündüz) hissedilen ağız kuruluğu, tükürük bezi fonksiyonlarının bozulduğunu göstermez.

    4. This can be seen even in cases wheresalivary gland functions are normal.

      Bu, tükürük bezi fonksiyonlarının normal olduğu durumlarda bile görülebilir.

    5. Aspiration pneumonia

      Yiyecek, sıvı, tükürük veya diğer yabancı cisimlerin yanlışlıkla akciğerlere inmesi sonucu gelişen bir akciğer enfeksiyonudur

    6. Malnutrition

      Vücudun gerekli besin öğelerini (protein, karbonhidrat, yağ, vitaminler, mineraller vb.) yeterince alamaması

    7. Oral candidiasis

      Ağızda candida mantarının aşırı büyümesi sonucu oluşan bir enfeksiyondur.

    8. It causes a series of complaining thatnegatively affects the quality of life

      Hayat kalitesini olumsuz yönde etkileyen bir dizi şikayete yol açar

    9. Approximately 30% of individuals overthe age of 65

      65 yaş ve üzerindeki bireylerin yaklaşık %30'u.

    10. More frequent occurrence of oralprecancer/cancers

      Ağız prekanserlerinin/kanserlerinin daha sık görülmesi

    11. Increase in incidence of periodontal diseaseand root caries

      (Periodontal hastalıklar ve kök çürüklerinde artış

    12. Atrophy in the oral mucosa and muscles

      Ağız mukozasında ve kaslarında atrofi, bu dokuların incelmesi ve zayıflaması anlamına gelir.

    13. emporomandibular joint

      Çene eklemi, alt çene kemiği (mandibula) ile kafatasının yan kısmındaki temporal kemik arasında bulunan eklemdir.

    14. Neuromuscular system

      Nöromüsküler sistem, kaslar ve sinirler arasındaki etkileşimi ifade eder.

    15. Oral mucosa

      Ağız mukozası, ağız içinde bulunan ince, yumuşak dokudur. Bu doku, ağız içini korur, nemlendirir ve besinlerin hareket etmesine yardımcı olur.

    16. Periodontium

      Periodonsiyumun ana bileşenleri şunlardır:Periodontal Ligament (Periodontal Ligament):Cementum Alveolar Bone Gingiva

    17. Effects of Ageing on thePeriodontium

      Yaşlanma süreci, periodonsal dokularda çeşitli değişikliklere yol açar. Bu değişiklikler, dişlerin destek yapıları olan diş eti, periodontal ligament ve alveolar kemik üzerinde etkili olabilir. Yaşla birlikte periodonsal doku, elastikiyetini kaybedebilir, kemik yoğunluğu azalabilir ve doku iyileşme kapasitesi düşebilir. Ayrıca, yaşlanmaya bağlı olarak, periodontal hastalıklar daha belirgin hale gelebilir.

    Annotators

    1. TRANSMISSION OF OCCLUSAL FORCES TO BONE

      Çiğneme sırasında dişlere uygulanan kuvvetlerin, diş kökleri aracılığıyla kemiklere iletilmesidir. Bu süreç, dişin çevresindeki bağ dokuları ve periodontal ligament sayesinde gerçekleşir. Oklüzal kuvvetler, dişin kök kısmındaki yapılar aracılığıyla kemiğe aktarılır, bu da dişin sabit kalmasını ve sağlıklı işlevini sürdürmesini sağlar.

    2. Viscoelastic theory

      Viskoe lastik teorisi, dokuların, hem elastik (geri dönme) hem de viskoz (akışkan) özelliklere sahip olduğunu belirtir. Bu teoride, bağ dokuları ve eklem kıkırdağı gibi yapılar, dışarıdan gelen şoklara karşı viskoelastik davranış sergiler. Yani, bu yapılar ilk başta şoku emip, daha sonra elastik olarak geri dönerek normal işlevine devam eder.

    3. Tensional theory

      Gerilim teorisi, bağ dokusunun, özellikle tendonlar ve bağlar gibi yapılarının, şok ve kuvvetlere karşı direnç gösterdiğini öne sürer. Bu teorinin temelinde, gerilen dokuların kuvveti emmesi ve bu kuvveti yayarak dokuların bütünlüğünü koruması bulunur. Bu durumda, bağlar ve tendonlar, gelen darbeleri emerek kemiklere ve eklemlere zarar gelmesini engeller.

    4. Formative and remodelling function

      Formative and remodelling function

    5. Protective caseTransmission of occlusal forces to boneAttachmentMaintainenceResistance to occlusal forces (Shock absorption)

      Koruyucu kılıf Oklüzal kuvvetlerin kemiğe iletilmesi Bağlantı Bakım Oklüzal kuvvetlere direnç (Şok emilimi)

    6. CEMENTICLES

      Sementiküller, dişin kök yüzeyindeki sement dokusunda oluşan küçük, sertleşmiş yapılar veya kalsifiye (mineralize olmuş) kitlelerdir. Bu yapılar, sementin anormal bir şekilde birikmesi sonucu ortaya çıkar.

    7. laminin

      hücrelerinde bulunan bir glikoproteindir.

    8. Fibronectin

      Fibronectin, hücrelerin zemin maddesine ve birbirlerine tutunmalarını sağlayan bir glikoproteindir

    9. Glycoproteins

      Glikoproteinler, proteinler ve şekerlerin birleşiminden oluşan moleküllerdir. Bunlar, hücreler ve lifler arasında bağ oluşturur, hücrelerin zemine tutunmasını sağlar

    10. proteoglycans

      bu yapılar, zemin maddesinin su tutma kapasitesini arttırır ve dokuya elastikiyet kazandırır

    11. Hyaluronic acid

      Su tutma kapasitesine sahip olan bu madde, dokunun nemli kalmasını sağlar ve hücreler arasındaki madde geçişini düzenler

    12. Glycosaminoglycan

      zemin maddesinin önemli bileşenleridir ve uzun, doğrusal polisakarit zincirlerinden oluşur. Bu moleküller, suyu tutarak dokunun nemli ve esnek kalmasına yardımcı olur. Ayrıca, hücreler arası sinyalleşmede de rol oynarlar.

    13. ROUND SUBSTANCE

      Zemin maddesi

    14. GROUND SUBSTANCE

      bağ dokusunda bulunan ve hücreler ile liflerin etrafını dolduran, amorf (şekilsiz) bir maddeler bütünüdür. Bu madde, bağ dokuya şekil verir, hücreler arasındaki iletişimi sağlar ve besin ile atık maddelerin geçişine olanak tanır.

    15. Neurovascular cells

      Nörovasküler hücreler, sinir sistemi ve damar sistemi arasında bir bağlantı oluşturan hücrelerdir. Bu hücreler, sinirlerin beslenmesi, oksijen ve besin maddelerinin taşınması, ve atıkların uzaklaştırılması gibi önemli işlevler için işbirliği yapar.

    16. eosinophils

      Eozinofiller, parazit enfeksiyonlarına ve alerjik reaksiyonlara karşı vücudu savunmada rol oynayan beyaz kan hücreleridir. Ayrıca, bazı inflamasyon türlerinde ve astım gibi hastalıklarda da yer alırlar. Eozinofiller, özellikle parazitleri yok etmek için sitotoksik maddeler salgılar.

    17. mast cells

      Mast hücreleri, bağışıklık sisteminin bir parçası olarak alerjik reaksiyonlar ve inflamasyon (iltihaplanma) ile ilişkili hücrelerdir. Histamin gibi kimyasal maddeleri salgılarlar, bu da kan damarlarının genişlemesine ve inflamasyonun artmasına yol açar.

    18. macrophages,

      Makrofajlar, vücutta bulunan büyük beyaz kan hücreleridir ve fagositoz yoluyla yabancı maddeleri, ölü hücreleri ve bakterileri temizlerler.

    19. lymphocytes

      Lenfositler, bağışıklık sisteminin T hücreleri, B hücreleri ve doğal öldürücü (NK) hücreleri gibi farklı alt türleri olan beyaz kan hücreleridir.

    20. neutrophils

      Nötrofiller, bağışıklık sisteminin ilk savunma hattını oluşturan beyaz kan hücreleridir.

    21. Mallassez

      Bu hücreler, dişin çıkmasından sonra diş kökünün etrafındaki periodontal ligamentin gelişiminde ve iyileşmesinde yer alabilir. Mallassez hücreleri, genellikle pasif durumda kalır, ancak bazen periodontal hastalık veya travma sonrası aktif hale geçebilir ve kök kisti gibi patolojik durumlar oluşturabilir.

    22. Epithelial rest cells

      Epitel dinlenme hücreleri, dişin gelişim sürecinde, diş etrafındaki epitel hücrelerinin farklılaşarak geriye doğru çekilmesi sonucu oluşan hücrelerdir. Bu hücreler, dişin gelişiminde önemli bir rol oynar, ancak normalde pasif durumda bulunurlar.

    23. Osteoblast

      Osteoblastlar, kemik dokusunda bulunan ve kemik matrisi üreten hücrelerdir. Bu hücreler, kemiklerin mineralize olmasını sağlar, yani kemikteki kalsiyum ve fosfatı birleştirerek kemikleri güçlendirirler

    24. Cementoblas

      Cementoblastlar, sementin oluşumundan sorumlu hücrelerdir.

    25. Connective tissue cells

      Bağ doku hücreleri

    26. Fibroblast

      Fibroblastlar, bağ dokusunun ana hücreleridir. Kollajen ve elastin gibi fibröz proteinleri üretirler ve bağ dokusunun yapısal desteğini sağlarlar. Ayrıca, bağ doku iyileşmesi ve yara iyileşmesinde de önemli bir rol oynarlar.

    27. Interradicula

      Interradicular lifler, aynı dişin farklı kökleri arasında uzanır. Bu lifler, çok köklü dişlerin köklerini birbirine bağlar ve dişi daha stabil tutar.

    28. Transsepta

      Transseptal lifler, bir dişin komşusuna (yanındaki dişe) bağlanan liflerdir. Bu lifler, dişlerin arasındaki mesafeyi korur ve dişlerin hareket etmesini engeller.

    29. Apical

      Apikal lifler, dişin kök uç kısmından alveolar kemiğin alt kısmına doğru uzanır

    30. Oblique

      Eğik lifler, dişin kök yüzeyinden, alveolar kemiğin daha derin kısımlarına doğru uzanır.

    31. Horizontal

      Yatay lifler, dişin kök yüzeyinden yatay bir şekilde uzanarak, dişi çevreleyen alveolar kemik ile yatay yönde bağlantıyı sağlar.

    32. Alveolar cres

      Alveolar krest lifleri, dişin en üst kısmını kemikten sabit tutar.

    33. The principle fibers

      Periodontal ligament içinde bulunan ve dişi çevreleyen bağ dokusunun en önemli lifleri olan ana lifler, dişi alveolar kemikte tutmaya yarar.

    34. Odontoblasts

      Odontoblastlar, dişlerin gelişiminde yer alan ve dişin dentin tabakasını oluşturan hücrelerdir. Bu hücreler, dişlerin kollajen içeren yapılarının üretiminden sorumludur.

    35. Osteoblasts

      Osteoblastlar, kemik dokusunda bulunan ve kemik matrisi üreten hücrelerdir. Bu hücreler, kemiklerdeki kollajen liflerinin üretiminden sorumludur ve kemiklerin sağlamlığını destekler.

    36. Chondroblasts

      Kondroblastlar, kıkırdak dokusunda bulunan ve kolajen üreten hücrelerdir.

    37. Fibroblasts

      Bu hücreler, bağ dokusunun sağlamlığını ve esnekliğini sağlamak için önemli bir rol oynar.Bu doku, vücudun diğer dokularını bir arada tutar ve organların yapısını destekler. Doku, bir organizmanın vücudunda benzer yapıya ve işlevi olan hücrelerin bir araya gelerek oluşturduğu bir yapıdır.

    38. Type XII

      12

    39. Tooth development – Type XII

      Tip XII kolajen, diş gelişiminde önemli bir rol oynar ve özellikle dişin mine ve dentin yapılarını oluştururken yardımcı olur. Bu kolajen türü, dişlerin düzgün gelişmesi için gerekli olan yapıyı sağlar.

    40. Type VI

      Tip VI kolajen, hücrelerin çevresindeki ekstrasellüler matrisin bir parçası olarak bulunur. Bu tip kolajen, hücreler arasındaki bağlantıyı ve doku bütünlüğünü destekler.

    41. Basal lamina – Type IV

      Tip IV kolajen, hücrelerin altındaki bazal lamina tabakasını oluşturur ve hücrelerin desteklenmesinde önemli bir rol oynar.

    42. Reticular - Type III

      Reticular - Type III (Retiküler - Tip III) Tip III kolajen, ince liflerden oluşur ve özellikle damarlar, deri, kaslar ve organlar gibi yapılarla ilişkilidir. Bu kolajen türü, organların yapısını koruyan ağ benzeri bir yapı oluşturur.

    43. FIBERS

      Fibers (Lifler), vücutta çeşitli işlevler üstlenen uzun, ince ve esnek yapılar olan biyolojik moleküllerdir. Genellikle proteinlerden oluşurlar ve farklı doku tiplerinde bulunarak organizmanın yapısal bütünlüğünü ve esnekliğini sağlarlar. Lifler, bağ dokusunda, kaslarda, sinirlerde ve diğer vücut dokularında yer alır.

      Liflerin türleri:

      Kollajen lifleri: En yaygın ve güçlü lif türüdür. Kemik, deri, tendon ve bağlarda bulunur. Kollajen lifleri, dokuya sağlamlık ve dayanıklılık kazandırır.

      Elastik lifler: Esnek liflerdir ve organlarda esneklik sağlar. Örneğin, akciğerler ve kan damarlarında bulunurlar ve bu yapıları gerilip sıkışabilen bir özellik kazandırır.

      Retiküler lifler: İnce ve ağ şeklinde düzenlenen liflerdir. Genellikle organların iç yapılarında ve damarların çevresinde bulunur ve organların yapısını koruyan bir ağ oluştururlar

    44. Principle - Type I

      Principle - Type I (Ana Kolajen - Tip I) Tip I kolajen, vücutta en bol bulunan kolajen türüdür ve kemik, deri, tendon, bağlar ve dişlerde bulunur. Bu tip kolajen, kemiklerin sağlamlığını ve bağ dokusunun dayanıklılığını sağlar.

    45. Collagen

      Kolajen, vücutta en yaygın bulunan ve bağ dokusunun ana bileşeni olan bir proteindir. Kolajen, dokuya sağlamlık, esneklik ve dayanıklılık kazandıran bir yapıdır.

    46. Sharpey fibers

      Sharpey lifleri, periodontal ligamentin içinde yer alan, kemik ve diş kökü yüzeyine bağlanan kollajen lifleridir.

    47. 0.25 mm thick(0.2 – 0.4 mm)

      Periodontal ligament (diş eti bağ dokusu), dişleri çevreleyen ve alveolar kemik ile diş kökleri arasında bağlantıyı sağlayan bir yapıdır. Bu ligamentin kalınlığı genellikle 0.2 mm ile 0.4 mm arasında değişir ve ortalama kalınlık yaklaşık 0.25 mm'dir.

    Annotators

    1. Attachment to the surface

      Osteoklastların kemik yüzeyine bağlanma süreci, kemik yıkımının başlangıcını oluşturur.

    2. Sequestering of ions and amino acids within the osteoclast

      Sequestering of ions and amino acids within the osteoclast (İyonlar ve amino asitlerin osteoklast içinde toplanması):Osteoklastlar, kemik yıkımı sırasında serbest kalan iyonları (özellikle kalsiyum) ve amino asitleri içlerinde biriktirir. Bu, kemik minerallerinin geri kazanılmasını sağlar.

    3. Cathepsin

      Katespsin, kemikteki proteinleri parçalayan bir enzim grubudur. Osteoklastlar, kemik matrisinin organik bileşenlerini parçalarken bu enzimi kullanır.

    4. Acid phosphatase

      Asidik fosfataz, osteoklastlar tarafından üretilen ve kemikteki fosfat gruplarını serbest bırakmaya yarayan bir enzimdir. Bu enzim, kemik yıkım sürecine yardımcı olur.

    5. Degradation of exposed matrix

      Osteoklastlar, açığa çıkan organik matrisi parçalayarak kemik dokusunu yıkmaya başlarlar. Bu, kemiğin yapısal bütünlüğünün bozulmasına yol açar.(Açığa çıkan matrisin bozulması)

    6. Organic matrix axposure

      Kemik demineralize olduğunda, kemikteki organik bileşenler, özellikle kolajen yapılar, açığa çıkar. Bu organik matris, osteoklastların yıkıcı aktivitelerine hedef olur.

    7. Bone demineralization

      Kemikteki mineraller, özellikle kalsiyum ve fosfat, asidik ortamın etkisiyle çözünür. Bu süreç, kemiklerin zayıflamasına ve kırılmaya daha yatkın hale gelmesine neden olur.

    8. Sealed acidic environment through proton pump action

      Sealed acidic environment through proton pump action (Proton pompası aksiyonu ile asidik ortamın mühürlenmesi): Osteoklastlar, kemik yüzeyine bağlandıklarında proton pompaları aracılığıyla çevreyi asidik hale getirirler. Bu asidik ortam, kemik mineralizasyonunu bozarak kemik yıkımını başlatır.

    9. osteoclast

      Kemik yıkımından sorumlu hücrelerdir. Bu hücreler, eski veya hasar görmüş kemik dokusunu parçalayarak alan açar ve minerallerin kana salınımına katkıda bulunur.

    10. Osteoblast

      Kemik yapımından sorumlu hücrelerdir. Osteoblastlar, yeni kemik dokusu üreterek kemiklerin yeniden şekillenmesine ve güçlenmesine katkı sağlar.

    11. Coupling

      Bağlantı (coupling), osteoklast ve osteoblast hücrelerinin dengeli bir şekilde çalışarak kemik dokusunun sürekli yenilenmesini sağlar.

    12. Calcium and phosphate homeostasis

      Calcium and phosphate homeostasis (Kalsiyum ve Fosfat Dengesinin Korunması): Kemik, vücudun kalsiyum ve fosfat deposu olarak işlev görür. Yeniden şekillenme süreci, bu minerallerin kemikten kana salınımını veya kandan kemiğe alınmasını düzenleyerek vücudun mineral dengesini korur.

    13. Wound repair

      Kemik yaralanmalarında veya çatlaklarda yeniden şekillenme, kemik dokusunun kendini onararak eski haline gelmesini sağlar. Bu süreçte eski kemik dokusu yıkılır ve yerine yeni, sağlam kemik dokusu yapılır.

    14. Resistance to forces

      Yeniden şekillenme sayesinde kemik dokusu, üzerine uygulanan farklı kuvvetlere karşı direnç gösterebilir hale gelir. Bu direnç, kemiğin dayanıklılığını artırır ve kırılma riskini azaltır.

    15. Remodelling

      Kemik dokusunun eskiyen kısımlarının yıkılıp yerine yeni kemik dokusunun yapılması sürecidir. Bu süreç, kemiklerin sağlıklı kalmasını, yaraların onarılmasını ve mineral dengesinin korunmasını sağlar.

    16. Proteoglycans

      Kemikte esneklik ve su tutma kapasitesini artırır.

    17. Phosphoproteins

      Kemikte fosfat içeren proteinler olup mineral bağlanmasına katkıda bulunur.

    18. BMP

      Kemik oluşumunu destekleyen ve büyümeyi teşvik eden bir protein grubudur. Kemiğin yeniden şekillenmesinde önemli rol oynar. BMP (Kemik Morfogenetik Protein):

    19. Osteonectin

      Kemikte kalsiyum ve hidroksiapatiti bağlayan bir proteindir

    20. Osteocalcin

      Kemiğin mineralizasyonuna katkı sağlayan bir proteindir ve kalsiyum metabolizmasında önemli bir rol oynar.

    21. Collagen type I (90%)

      Kemikteki ana organik protein olan Tip I kolajen, esneklik sağlar ve kemik dokusuna dayanıklılık kazandırır.

    22. Inorganic matter

      Kemikte bulunan mineral yapılar, özellikle sertlik ve dayanıklılık sağlar. Bu maddeler kemiklerin esneklikten ziyade sağlamlık kazanmasına yardımcı olur.

    23. Organic matrix

      Kemikteki organik yapıların temelidir ve esneklik ile dayanıklılığı artırır.

    24. Hydroxyapatite

      Kalsiyum ve fosfattan oluşan hidroksiapatit kristalleri, kemikteki en önemli inorganik bileşiktir. Kemik sertliğini sağlar ve diş yapısında da bulunur.

    25. ALVEOLAR BONE

      Alveolar bone, dişleri çevreleyen ve destekleyen kemik yapısına verilen isimdir. Bu kemik, çene kemiğinin bir parçasıdır ve diş köklerine tutunarak onların ağızda sabit durmasını sağlar. Cortical plate, çene kemiğinin dış yüzeyini oluşturan sert ve yoğun bir kemik tabakasıdır. Üst çene (maksilla) ve alt çene (mandibula) kemiklerinde bulunur ve alveolar kemiği çevreleyerek dişlerin sabitlenmesine katkıda bulunur. Spongy bone (diğer adıyla trabeküler kemik veya süngerimsi kemik), yoğun olmayan, gözenekli yapısıyla dikkat çeken bir kemik türüdür. Alveolar kemiğin iç kısmında bulunur ve kortikal (kompakt) kemiğin altında yer alır. Bu yapıda birbirine bağlı küçük kemik çubukları (trabeküller) bulunur ve bu çubuklar arasında kemik iliği ve kan damarları yer alır. Gözenekli yapısı sayesinde darbelere karşı esneklik sağlar, ayrıca kan yapımı (hematopoez) ve minerallerin depolanması gibi işlevlere katkıda bulunur. Alveolar process (alveolar çıkıntı), çene kemiğinin dişleri çevreleyen ve destekleyen bölgesidir. Basal bone, çene kemiğinin alveolar kemik dışında kalan ana yapısını oluşturan bölgedir. Alveolar kemikten farklı olarak, dişleri desteklemez; bunun yerine çene yapısının ana kısmını oluşturur ve çeneye şekil verir. Bu kemik yapısı çiğneme kuvvetlerine direnç gösterir ve çene kemiklerinin dayanıklılığını sağlar. Diş kaybı yaşandığında, alveolar kemik küçülme veya erime eğilimi gösterebilirken, basal kemik bu durumdan genellikle etkilenmez ve daha stabil kalır.

    Annotators

    1. Penetration• Soft tissue• Dentinal tubule

      Subgingival biofilm, yumuşak dokulara ve diş yapısındaki dentin tübüllerine nüfuz edebilir, bu da bakterilerin dişin daha derin tabakalarına ulaşmasına ve periodontal enfeksiyon riskinin artmasına yol açabilir.

    2. Effective debridement? (5-80%

      Biofilm temizliği ya da debridmanı yapılırken etkinliğin %5 ile %80 arasında değişebileceği belirtilir,

    3. 7 days

      Subgingival biofilm (diş eti altı biofilm), diş etinin altındaki yüzeylerde yaklaşık 7 gün içinde oluşmaya başlar.

    4. Spontaneous tooth cleaning

      Dişlerin doğal mekanizmaları (spontaneous tooth cleaning) ile kendiliğinden temizlenme eğiliminde olması, yemek yerken veya konuşurken diş yüzeylerinin bir miktar temizlenmesini sağlayabilir, ancak bu temizlik plak oluşumunu tamamen engellemez.

    5. Gingival inflammation and saliva

      diş eti iltihabı ve tükürüğün rolü de önemlidi

    6. Lower jaw > upper• Molars > rest• Buccal > palatal• Interdental regions > Buccal or Lingua

      Alt Çene > Üst Çene Azı Dişleri > Diğer Dişler Yanak Tarafı (Buccal) > Damak Tarafı (Palatal) Ara Yüzeyler (Interdental Bölgeler) > Yanak veya Dil Tarafı (Buccal veya Lingual)

    7. Differences in the dentition

      Diş Yapısındaki Farklılıklar

    8. Individual variables (other than plaque control)• Heavy formers / Light formers• Possibly factors such as diet, smoking, tongue brushing, antimicrobial properties of saliva, chemical composition of the pellicle.

      Bireysel Değişkenler (Plağın kontrolü dışında) Ağır Biofilm Üretenler / Hafif Biofilm Üretenler Muhtemel Faktörler: Diyet, sigara, dil fırçalama alışkanlığı, tükürüğün antimikrobiyal özellikleri, pelikülün kimyasal bileşimi gibi.Bazı bireylerde plak birikimi daha hızlı ve yoğun (ağır biofilm üretenler - Heavy formers) olurken, bazı bireylerde daha az ve yavaş (hafif biofilm üretenler - Light formers) birikim gözlenebilir.

    9. Surface roughness (Ra > 0.2 μm)

      Yüzey Pürüzlülüğü (Surface Roughness) (Ra > 0.2 μm) Diş yüzeyindeki pürüzlülük, bakterilerin yapışmasını kolaylaştırır. Yüzeyin daha pürüzlü olması, plak ve biofilm birikimini artırabilir.

    10. Mature biofilm

      Kolonizasyon ve mikrokoloni oluşumundan sonra, biofilm olgunlaşmaya başlar. Bu aşamada, bakteriler arası etkileşim artar ve biofilm daha organize hale gelir. İçinde çeşitli bakteriyel türler, patojenler ve metebolik ürünler bulunan olgun bir biofilm oluşur. Bu biofilm, diş yüzeyine sıkı bir şekilde bağlıdır ve daha fazla bakteriyel büyüme ve metabolik faaliyet için uygun bir ortam sağlar.

    11. Microcolonies

      Bakteriler, yüzeyde kümeler halinde bir araya gelir ve mikrokoloniler oluşturur

    12. Coadhesion

      Kohezyon, farklı bakteri türlerinin birbirleriyle yapışması anlamına gelir.

    13. Growth

      Bu aşamada, ilk olarak yüzeye yapışan bakteriler çoğalmaya başlar.

    14. Strong attachment

      Bu aşamada, bakteriler yüzeye daha sıkı bir şekilde tutunur. Yapışma kuvvetleri daha güçlü hale gelir ve bakteriler diş yüzeyine kalıcı olarak bağlanır. Bu, bakterilerin diş yüzeyine olan bağlılıklarının pekiştiği ve bu yüzeyde uzun süre kalmaya başladıkları aşamadır. Bu aşama, diş üzerindeki plak oluşumunun temelini oluşturur.

    15. Initial adhesion

      Bakteriler, diş yüzeyine ilk kez zayıf bağlar aracılığıyla tutunmaya başlarlar. Bu yapışma, diş yüzeyine bağlı bulunan pelliküle veya mikroskobik yüzey düzensizliklerine gerçekleşir. Bu aşama, bakterilerin geçici olarak yüzeye yerleştiği ilk adımdır.

    16. : Transport to the surface

      Bu aşamada, bakteriler ağız ortamındaki sıvılarda serbest olarak bulunur ve diş yüzeyine doğru hareket ederler. Bu taşıma genellikle tükrük akışı veya diğer sıvı hareketleriyle gerçekleşir.

    17. Veillonella spp

      Veillonella spp: Bu türler, ağızda yerleşen fakültatif anaerobik bakterilerden biridir.

    18. Actinomyces spp

      Actinomyces spp: Fakültatif anaerobik bakteriler olup, dişlerde bulunan önemli bakterilerdir.

    19. Facultative anaerobes

      Fakültatif anaeroblar (Facultative anaerobes): Hem oksijenli hem oksijensiz ortamda yaşayabilen bakterilerdir.

    20. Neisseria spp

      Neisseria spp: Bunlar da oksijenle yaşayan ve ağızda yerleşen diğer bakterilerdir.

    21. Haemophilus spp

      Haemophilus spp: Bu bakteriler oksijen gereksinimi olan organizmalardır ve genellikle ağızda bulunurlar.

    22. Obligate aerobes

      Zorunlu aeroblar (Obligate aerobes): Bunlar, oksijen gereksinimi olan bakterilerdir.

    23. Streptococci (>20%)

      Streptokoklar (> %20): Streptokoklar, bu aşamada en fazla bulunan bakterilerdir ve diş yüzeyine yerleşen ilk mikroorganizmalardır.

    24. Primary colonizeres

      Birincil Kolonizatörler: İlk aşamada, diş yüzeyine yerleşen mikroorganizmalar birincil kolonizatörlerdir. Bu mikroorganizmalar, sonraki bakteriyel kolonizasyonu başlatan organizmalardır.

    25. 3 mins

      3 dakika: Bu aşama, pellikül oluşumundan sonra yaklaşık 3 dakika içinde başlar.

    26. Easier to detach

      daha kolay çıkarılabilir.

    27. Globular layer

      Globüler Katman: Bu katman, bazal katmanın üstüne eklenir ve bazal katmandan daha kalındır, yaklaşık 1 mikrometre veya daha fazla olabilir. Bu katman daha gevşek yapılıdır ve daha kolay çıkarılabilir.

    28. Basal layer

      Bazal Katman: Bu katman çok ince olup, diş yüzeyine sıkıca yapışır. Bu katman, pellikülün temel yapı taşıdır ve temizlenmesi çok zordur.

    29. wo layers

      İki katman: Pellikül, iki ana katmandan oluş

    30. 1 min

      1 dakika: Pellikül, diş yüzeyine yerleşmeye başlamak için yaklaşık bir dakikada oluşur.

    31. Detachment

      Biofilmdeki bazı bakteriler, genellikle çevresel faktörlerin etkisiyle, biofilmden ayrılabilir ve diğer diş yüzeylerine veya ortamlara taşınabilir. Bu ayrılma, biofilm oluşumunun bir parçasıdır ve yeni biofilm kolonilerinin başlamasına neden olabilir.

    32. Maturation

      Plak, zamanla kalınlaşır ve mikroorganizma çeşitliliği artar. Farklı türdeki bakteriler, birbirlerine yapışarak daha karmaşık bir yapıda biofilm oluştururlar. Bu aşamada, biofilm bakterilerinin çeşitliliği artar ve plak sertleşmeye başlar, mineralizasyona yol açabilir.

    33. nitial adhesion

      Pellikül oluşturulduktan sonra, plak bakterileri (ilk bakteri kolonileri) diş yüzeyine yapışır. Bu, diş plağının ilk oluşum aşamasıdır ve genellikle Streptococcus gibi bakterilerle başlar.

    34. Pellicle formation

      Diş yüzeylerinde, özellikle dişin temizlenmemiş kısımlarında, tükürükte bulunan proteinler ve glikoproteinler, dişin yüzeyine adsorbe olarak bir pellikül (çok ince bir tabaka) oluşturur. Bu, dişin ilk koruyucu katmanıdır ve dişin üzerine mikroorganizmaların yerleşmesi için zemin hazırlar

    35. desquamatedepithelial cells

      Desquamated epithelial cells, deri veya mukozal yüzeylerden dökülen, soyulmuş hücrelerdir. "Desquamation" terimi, hücrelerin yüzeyden ayrılması veya dökülmesi anlamına gelir. Bu hücreler, genellikle vücutta yenilenme süreci sırasında, eski veya hasar görmüş hücrelerin yerini yeni hücrelerle almak amacıyla dökülür.

    36. which fosters metabolicinteractions

      metabolik etkileşimleri teşvik eder

    37. which fosters metabolicinteractions among the different bacteria.

      bu da farklı bakteriler arasındaki metabolik etkileşimleri teşvik eder.

    38. re retained and concentrated,

      tutulur ve yoğunlaşır

    39. ubstances produced by bacteriawithin the biofilm

      Biofilmdeki bakteriler tarafından üretilen maddeler

    40. The biofilm matrix functions as a barrier.

      Biofilm matrisi bir bariyer olarak işlev görür.

    41. his is the so-called planktonic state in solutions such as salivaor crevicular fluid.

      bu, tükürük veya cep sıvısı gibi çözeltilerdeki planktonik durumdur.

    42. planktonic state i

      bakteri hücrelerinin denizdeki planktonlar gibi bireysel olarak davrandığı durumdur.

    43. free floating;

      serbestçe hareket edenlerden

    44. confers

      verir saglar

    45. The matrix confers a specialized environment thatdistinguishes the bacteria that exist within the biofilm from those that arefree floating;

      Matrix, biyofilmin içinde bulunan bakterileri serbestçe hareket edenlerden ayıran özel bir ortam sağlar.

    46. he bacteria exist and proliferate within the intercellular matrix throughwhich the channels run

      Bakteriler, kanalların geçtiği hücreler arası matriste varlık gösterir ve çoğalır.

    47. matrix.

      Matrix, biyolojik sistemlerde kullanılan bir terim olup, genellikle hücreler arasında bulunan ve onları destekleyen, koruyan, bağlayan ya da besleyen bir maddeyi ifade eder.

    48. Nutrients make contact with the sessile (attached) microcolonies bydiffusion from the water channels to the microcolony, rather than from thematrix.

      Besinler, matriksten değil, su kanallarından mikrokoloniye difüzyon yoluyla ulaşarak, yerleşik (bağlı) mikrokolonilerle temas eder.

    49. Barrier

      Biofilm, mikroorganizmaları çevresel faktörlerden koruyan bir bariyer işlevi görür. Bu bariyer, biyofilmdeki bakterilerin bağışıklık sisteminden ve antibiyotik tedavisinden korunmasına yardımcı olur. Biofilmdeki dış tabaka, antibiyotiklerin penetrasyonunu engelleyerek, tedavinin başarısız olmasına yol açabilir

    50. Heterogeneity

      Biofilm içindeki mikroorganizmalar, farklı hücresel aktiviteler ve özellikler gösterir. Yani, tüm mikroorganizmalar aynı değildir; bazıları antibiyotiklere karşı daha dirençliyken, diğerleri daha hassas olabilir. Bu heterojenlik, biofilmin içindeki bakterilerin birbirinden farklı davranışlar sergilemesine ve tedaviye karşı farklı yanıtlar vermesine neden olur.

    51. Water channels

      Su Kanalları: Biofilm içinde, suyun ve besin maddelerinin geçişini sağlayan kanallar bulunur. Bu kanallar, biofilmin iç kısmında su ve besin dolaşımını düzenler, böylece biofilmdeki mikroorganizmalar ihtiyaç duydukları maddeleri alabilir ve atıkları uzaklaştırabilir.Ayrıca, antibiyotiklerin biofilm içine nüfuz etmesini zorlaştırır, çünkü bu kanallar antibiyotiklerin etkinliğini engeller.

    52. Antibiotic resistance x1000

      Antibiyotik Direnci x1000: Biofilmlerin antibiyotiklere karşı gösterdiği direnç, serbest haldeki bakterilere göre bin kat daha yüksektir

    53. BIOFILM

      Biofilm, mikroorganizmaların bir yüzeye tutunarak, birbirleriyle etkileşimde bulundukları ve kendilerini koruyarak oluşturdukları bir biyolojik yapıdır. Biofilm, genellikle bakteriler tarafından oluşturulsa da, mantar, virüs ve diğer mikroorganizmalar da biofilm oluşturabilir. Bu yapılar, mikroorganizmaların birbirine tutunduğu, bir polisakkarit tabakası ve diğer organik maddelerden oluşan koruyucu bir ortamdan oluşur.

      Biofilm'in özellikleri:

      Mikroorganizmaların Kolektif Davranışı: Bakteriler, diğer mikroorganizmalarla birlikte, yüzeye tutunarak yoğun bir topluluk oluştururlar. Bu organizmalar genellikle benzer bir çevresel ortamda birlikte çalışarak, birbirlerine karşı daha dirençli hale gelirler.

      Koruyucu Tabaka: Biofilm, mikroorganizmaların çevresel streslere (antibiyotikler, bağışıklık sistemi yanıtları gibi) karşı korunmasına yardımcı olan koruyucu bir jel tabakası içerir.

      Biyoaktivite: Biofilm içindeki mikroorganizmalar, birbirleriyle kimyasal sinyaller göndererek topluluk halinde etkileşimde bulunurlar. Bu, genetik değişim, nörotoksin üretimi, virülans faktörleri ve daha fazlasını içerir.

      Yüzeylere Tutunma: Biofilm, genellikle diş yüzeyleri, endüstriyel ekipmanlar, tıbbi cihazlar ve diğer yüzeylere tutunur. Örneğin, ağızda dişlerdeki plaklar ve diş eti hastalıkları, biofilm oluşumunun yaygın örneklerindendir.

    54. This study indicatesthat the initial colonization of peri-implant pockets with bacteriaassociated with periodontitis occurswithin 2 weeks

      Çeviri: Bu çalışma, peri-implant ceplerinin başlangıç kolonizasyonunun, periodontitisle ilişkili bakterilerle 2 hafta içinde gerçekleştiğini göstermektedir.

      Açıklama: Bu ifade, peri-implant ceplerinin (diş implantlarının etrafındaki diş eti cepleri) ilk başta, periodontitis gibi diş eti hastalıklarıyla ilişkilendirilen bakterilerle kolonize olmaya başladığını belirtiyor. Çalışma, bu süreçte 2 hafta gibi kısa bir sürede bakteri yerleşiminin başladığını vurguluyor. Bu, implantların etrafındaki diş eti sağlığının, periodontitis gibi bakteriyel enfeksiyonlara karşı duyarlı olabileceğini gösteriyor.

    55. Aggregatibacter actinomycetemcomitans• Porphyromonas gingivalis

      Diş Eti Hastalıkları: Hem A. actinomycetemcomitans hem de P. gingivalis, özellikle ileri düzey diş eti hastalıkları ve periodontitisin ana patojenleridir. Bu bakteriler, dişlerin çevresindeki dokularda iltihap oluşturur ve uzun vadede diş kaybına yol açabilir.

    56. Porphyromonas gingivalis

      Türü: Gram negatif, anaerobik, çubuk şeklinde bir bakteri. Hastalıkla İlişkisi: P. gingivalis, genellikle kronik periodontitis ve diş eti hastalıklarının ilerleyişi ile ilişkilidir. Bu bakteri, diş eti iltihabının (gingivitis) kronikleşmesine ve ileri düzeyde diş eti hasarına yol açabilir

    57. Aggregatibacter actinomycetemcomitans

      Türü: Gram negatif, anaerobik, kısa çubuk şeklinde bir bakteri. Hastalıkla İlişkisi: Bu bakteri, genellikle agresif periodontitis (erken yaşlarda gelişen, diş kaybına yol açabilen ciddi diş eti hastalığı) ve diş eti hastalıkları ile ilişkilidir. Özellikle genç bireylerde diş kaybına yol açabilecek agresif diş eti hastalıklarına neden olabilir.

    58. FM EXTRACTION

      Bu terim, genellikle diş hekimliğinde, bir kişinin tüm dişlerinin aynı anda çıkarılmasını ifade eder. "FM" burada Full Mouth (Tam Ağız) anlamına gelir. FM Extraction, tüm dişlerin bir seferde çıkarılmasına yönelik cerrahi bir işlem olabilir ve genellikle şiddetli periodontal hastalık, çürükler veya dişlerin restorasyonunun imkansız olduğu durumlarda uygulanır

    59. ERADICATION

      Eradication, genellikle bir hastalığın, enfeksiyonun veya mikrobun tamamen ortadan kaldırılması anlamında kullanılır. Diş hekimliğinde, bu terim, örneğin, bir diş çürüğü veya diş eti hastalığının bakteriyel enfeksiyonlarını tedavi ederken, mikroorganizmaların tamamen yok edilmesi anlamında kullanılabilir. Bu, genellikle antibiyotik tedavisi, cerrahi müdahale veya özel diş tedavi prosedürleri ile sağlanır.

    60. Saliva

      Tükürük, ağız içindeki bakteri ortamını etkileyen önemli bir bileşendir. Tükürük, bakteri ve besin maddelerini yıkama işlevi görse de, aynı zamanda mineralize olabilen plaklar ve tartarların birikmesine de katkıda bulunabilir.

    61. Tonsils

      Ağız ve boğazda bulunan lenfatik doku, bakteriler için bir diğer önemli alan olabilir. Bademcikler, özellikle vücuda giren patojenlerin ilk savunma noktalarından biridir, ancak aynı zamanda bakteriler ve enfeksiyonlar için bir odak noktası oluşturabilir.

    62. Dorsum of the tongue

      Dilin üst yüzeyi, özellikle dilin arka kısmı bakterilerin bulunduğu ve tartar oluşumu için uygun bir ortamdır. Ayrıca, dil sırtı bakterilerin biriktiği ve ağız kokusunun oluştuğu bir alan olarak bilinir.

    63. Epithelium

      Ağız içi epitel dokuları, yani ağız mukozasının yüzeyini kaplayan doku. Bu alanlar bakteri ve diğer mikroorganizmaların giriş noktalarıdır. Özellikle dudaklar, yanaklar ve ağız tabanı, bakterilerin girmesi için uygun ortamlar olabilir.

    64. Subgingival regions

      Dişetinin altındaki (gingiva altı) bölgeler. Bu bölgelerde de plak birikimi ve tatar oluşumu söz konusu olabilir. Subgingival tartar, genellikle daha derinlemesine tedavi gerektirir çünkü dişeti iltihabına ve periodontal hastalıklara yol açabilir

    65. upragingival hard surfaces

      Dişlerin dişeti üstündeki (gingiva üstü) sert yüzeyleri ifade eder. Bu alan, dişlerde oluşan plağın ve tartarın başlangıç bölgesidir. Ağız hijyenine göre bu yüzeylerde bakteri birikintileri ve mineralizasyon olabilir.

    66. NICHES

      Niches" kelimesi, biyolojide bir organizmanın yaşamını sürdürebilmesi için uygun ortamı ve ekolojik rolünü ifade eder. Bir organizmanın "nişi", onun çevresiyle etkileşimi, beslenme alışkanlıkları, habitatı ve diğer türlerle olan ilişkilerini kapsar. Örneğin, bir böceğin veya bakterinin belirli bir ortamda nasıl hayatta kalıp çoğaldığını belirleyen faktörlerin tümü, o organizmanın ekolojik nişini oluşturur.

    67. The ability of a bacterium to adhere to its host is crucialfor the induction of infectious diseases, such as gingivitisor periodontitis.

      Bir bakterinin konakçısına yapışma yeteneği, gingivitis veya periodontitis gibi enfeksiyon hastalıklarının oluşumu için çok önemlidir.

    68. The active motion of the cilia of the nasal and sinus walls

      Burun ve sinüs duvarlarının silyalarının aktif hareketi.

    69. sinus walls

      Sinüsler, kafatasında yer alan ve genellikle burun yoluyla iletişimde olan havayla dolu boşluklardır

    70. cilia

      Silya, hücrelerin yüzeyinde bulunan, genellikle kısa ve hareketli saç benzeri yapılardır. Silyalar, hücrelerin etrafındaki sıvıları hareket ettirir veya partikülleri tutup uzaklaştırarak vücutta çeşitli temizlik işlevlerine yardımcı olur.

    71. The wash-out effect

      yıkama etkisi.

    72. wallowing, mastication, or blowing the nose

      Yutkunma, çiğneme veya burun temizleme.

    73. oropharynx

      Orofarenks, ağız boşluğu ile boğazın arasındaki bölgeyi ifade eder.

    74. Most organisms can survive in the oropharynx only whenthey adhere to either the soft tissues or the hard surfaces.

      Çoğu organizma, yalnızca yumuşak dokulara veya sert yüzeylere yapıştıkları zaman orofarenkste hayatta kalabilir.

    75. P. gingivalis

      Porphyromonas gingivalis, diş eti hastalıklarına, özellikle periodontal hastalığa (diş eti iltihabı ve diş kaybına yol açan bir durum) neden olan bir anaerobik bakteri türüdür. Bu bakteri, diş eti iltihabının ilerlemesine ve diş etlerinin çekilmesine neden olabilir. Sıklıkla, periodontitis gibi ileri düzey diş eti hastalıklarıyla ilişkilendirilir. P. gingivalis, diş etleri ile doğrudan temas halinde büyür ve burada, genellikle oksijen eksikliği olan ortamlarda yaşar. Anaerobik bakteri, oksijen bulunmayan veya oksijenin düşük olduğu ortamlarda hayatta kalabilen ve büyüyebilen bakteri türleridir.

    76. S. sanguinis

      Streptococcus sanguinis, ağızda yaygın olarak bulunan bir gram-pozitif bakteri türüdür. Diş plağının oluşumunda önemli bir rol oynar. S. sanguinis, genellikle komensal bir organizma olarak kabul edilir, ancak bağışıklık sistemi zayıfladığında diş eti hastalıkları ve diğer enfeksiyonlara neden olabilir. Bu bakteri, özellikle diş çürüklerinin başlangıcında önemli bir rol oynar ve diş etlerinde inflamasyona yol açabilir.

    77. Candida

      Candida türü, ağızda doğal olarak bulunan bir mantar türüdür, ancak vücut bağışıklık sistemi zayıfladığında veya dengesiz hale geldiğinde, bu mantar türü aşırı büyüyebilir. Candida albicans en yaygın türüdür ve ağızda pamukçuk (oral kandidiyaz) gibi enfeksiyonlara neden olabilir. Bu, ağızda beyaz, pütürlü lezyonlar ve iltihaplanmaya yol açabilir.

    78. Commensa

      Kommensalizm. iki organizma arasında birinin fayda sağladığı, diğerinin ise etkilenmediği ilişki. Komensal mikroorganizmalar, vücutta yaşayan ancak genellikle zararsız olan mikroorganizmalardır. Ağızda bu tür mikroorganizmalar doğal olarak bulunur ve genellikle zarar vermezler.

    79. 700+ spp

      700'den fazla tür ifadesi, ağız florasında 700'den fazla farklı bakteri türü bulunduğunu ifade eder

    Annotators

    1. Chemical burncaused by aspirin

      Aspirin nedeniyle oluşan kimyasal yanık.

    2. he overzealous

      aşırı hevesli

    3. ELF-INFLICTED INJURIES

      Self-inflicted injuries (kendine zarar verme yaralanmaları), bir kişinin kasıtlı olarak kendine zarar verdiği fiziksel yaralanmalardır

    4. Handicap

      Ağız hijyeni bağlamında, "handicap" terimi, bireyin ağız bakımını etkileyebilecek bir engel veya zorluk durumunu ifade eder.

    5. Overcontoured crowns and restorations

      Overcontoured crowns (aşırı konturlu kronlar), diş restorasyonlarında, kronun normal diş şekline göre fazla yuvarlak veya hacimli olması durumunu ifade eder.

    6. Margins of Restorations

      Margins of restorations (restorasyon kenarları), diş hekimliğinde, bir diş restorasyonunun (örneğin dolgu, kaplama, kron) dişin doğal yüzeyiyle birleştiği bölgeyi ifade eder.

    7. Increases the rate of gingival crevicular fluid flow.

      Dişeti sulkus sıvısı akış hızını artırır.

    8. microflora

      Mikroflora, belirli bir ortamda veya bölgede bulunan mikroorganizmaların (bakteriler, mantarlar, virüsler vb.) tümüne verilen isimdir. Diş ve ağız sağlığı açısından, mikroflora genellikle ağız içinde bulunan ve ağız sağlığını etkileyen mikroorganizmaları ifade eder.

    9. A change in the composition of the subgingival microflora that closelyresembles the microflora noted in chronic periodontitis.

      Kronik periodontitiste gözlemlenen mikrofloraya yakın olan subgingival mikroflora bileşimindeki değişiklik.

    10. More severe gingivitis,

      Daha şiddetli dişeti iltihabı

    11. Directly related to the health status of the adjacent periodontal tissues

      Komşu periodontal dokuların sağlık durumu ile doğrudan ilişkilidir.

    12. Inhibiting the patient's access to remove accumulated plaque

      Biriken plağı temizleme erişimini engellemek.

    13. Changing the ecologic balance of the gingival sulcus to an area thatfavors the growth of disease-associated organisms (predominantlygram-negative anaerobic species)

      Gingival sulkusunun ekolojik dengesini, hastalıkla ilişkili organizmaların büyümesini destekleyen bir alana değiştirmek (ağırlıklı olarak gram-negatif anaerobik türlerin)

    14. Iatrogenic factors

      Iatrogenic factors, bir hastalığın veya sağlık durumunun, tıbbi müdahaleler veya tedaviler sonucunda ortaya çıkması durumunu ifade eden bir terimdir.

    15. Other predisposing factors

      Diğer yatkınlık faktörleri

    16. Copper, silver, lead

      Bakır, gümüş, kurşun

    17. tuberculosis

      Tüberküloz, Mycobacterium tuberculosis bakterisi tarafından yayılan bir enfeksiyon hastalığıdır.

    18. RH mismatch

      Rh uyumsuzluğu

    19. thrombocytopenia

      Trombositopeni, kandaki trombosit (platelet) sayısının normalin altına düşmesi durumudur.

    20. haemophilia

      Hemofili (Haemophilia), kanın pıhtılaşma yeteneğinin bozulduğu genetik bir hastalıktır.

    21. High concentrations of iron in the saliva and A.a.

      Tükürükte yüksek demir konsantrasyonları ve A.a.

      (Note: A.a. typically refers to Aggregatibacter actinomycetemcomitans, a bacterium associated with periodontal diseases.)

    22. Pigmented deposits on the tooth surface are called dental stains

      Diş yüzeyindeki pigmentli birikintilere diş lekeleri denir.

    23. Aqueous solutions are typically cleared within 15 minutes.

      Sulu çözeltiler genellikle 15 dakika içinde temizlenir.

    24. Food debris is not an important cause of gingivitis.

      Yiyecek artıkları, diş eti iltihabının önemli bir nedeni değildir.

    25. Dental plaque is not a derivative of food debris.

      Diş plağı, yiyecek artıklarıyla türetilmiş bir şey değildir.

    26. cleared from theoral cavity by salivary flow and the mechanical action of thetongue, cheeks, and lips.

      Tükürük akışı ve dil, yanaklar ve dudakların mekanik hareketiyle ağız boşluğundan temizlenir.

    27. liquefied

      sıvıya dönüştürülür.

    28. Rapidly liquefied by bacterial enzymes

      Bakteriyel enzimler tarafından hızla sıvıya dönüştürülür.

    29. Lacks lack the organized structure of dental plaque

      Diş plağının organize yapısını eksik eder.

    30. Soft, sticky deposi

      Yumuşak, yapışkan tortu

    31. nidus

      yuva

    32. It provides a fixed nidus for the continuedaccumulation of bacterial plaque and its retention inclose proximity to the gingiva.

      Bu, bakteriyel plağın devamlı birikmesi ve diş etine yakın bir bölgede tutulması için sabit bir odak sağlar.

    Annotators