4,957 Matching Annotations
  1. Nov 2024
    1. Horizontal

      Yatay lifler, dişin kök yüzeyinden yatay bir şekilde uzanarak, dişi çevreleyen alveolar kemik ile yatay yönde bağlantıyı sağlar.

    2. The principle fibers

      Periodontal ligament içinde bulunan ve dişi çevreleyen bağ dokusunun en önemli lifleri olan ana lifler, dişi alveolar kemikte tutmaya yarar.

    3. Odontoblasts

      Odontoblastlar, dişlerin gelişiminde yer alan ve dişin dentin tabakasını oluşturan hücrelerdir. Bu hücreler, dişlerin kollajen içeren yapılarının üretiminden sorumludur.

    4. Osteoblasts

      Osteoblastlar, kemik dokusunda bulunan ve kemik matrisi üreten hücrelerdir. Bu hücreler, kemiklerdeki kollajen liflerinin üretiminden sorumludur ve kemiklerin sağlamlığını destekler.

    5. Fibroblasts

      Bu hücreler, bağ dokusunun sağlamlığını ve esnekliğini sağlamak için önemli bir rol oynar.Bu doku, vücudun diğer dokularını bir arada tutar ve organların yapısını destekler. Doku, bir organizmanın vücudunda benzer yapıya ve işlevi olan hücrelerin bir araya gelerek oluşturduğu bir yapıdır.

    6. Tooth development – Type XII

      Tip XII kolajen, diş gelişiminde önemli bir rol oynar ve özellikle dişin mine ve dentin yapılarını oluştururken yardımcı olur. Bu kolajen türü, dişlerin düzgün gelişmesi için gerekli olan yapıyı sağlar.

    7. Type VI

      Tip VI kolajen, hücrelerin çevresindeki ekstrasellüler matrisin bir parçası olarak bulunur. Bu tip kolajen, hücreler arasındaki bağlantıyı ve doku bütünlüğünü destekler.

    8. Basal lamina – Type IV

      Tip IV kolajen, hücrelerin altındaki bazal lamina tabakasını oluşturur ve hücrelerin desteklenmesinde önemli bir rol oynar.

    9. Reticular - Type III

      Reticular - Type III (Retiküler - Tip III) Tip III kolajen, ince liflerden oluşur ve özellikle damarlar, deri, kaslar ve organlar gibi yapılarla ilişkilidir. Bu kolajen türü, organların yapısını koruyan ağ benzeri bir yapı oluşturur.

    10. FIBERS

      Fibers (Lifler), vücutta çeşitli işlevler üstlenen uzun, ince ve esnek yapılar olan biyolojik moleküllerdir. Genellikle proteinlerden oluşurlar ve farklı doku tiplerinde bulunarak organizmanın yapısal bütünlüğünü ve esnekliğini sağlarlar. Lifler, bağ dokusunda, kaslarda, sinirlerde ve diğer vücut dokularında yer alır.

      Liflerin türleri:

      Kollajen lifleri: En yaygın ve güçlü lif türüdür. Kemik, deri, tendon ve bağlarda bulunur. Kollajen lifleri, dokuya sağlamlık ve dayanıklılık kazandırır.

      Elastik lifler: Esnek liflerdir ve organlarda esneklik sağlar. Örneğin, akciğerler ve kan damarlarında bulunurlar ve bu yapıları gerilip sıkışabilen bir özellik kazandırır.

      Retiküler lifler: İnce ve ağ şeklinde düzenlenen liflerdir. Genellikle organların iç yapılarında ve damarların çevresinde bulunur ve organların yapısını koruyan bir ağ oluştururlar

    11. Principle - Type I

      Principle - Type I (Ana Kolajen - Tip I) Tip I kolajen, vücutta en bol bulunan kolajen türüdür ve kemik, deri, tendon, bağlar ve dişlerde bulunur. Bu tip kolajen, kemiklerin sağlamlığını ve bağ dokusunun dayanıklılığını sağlar.

    12. Collagen

      Kolajen, vücutta en yaygın bulunan ve bağ dokusunun ana bileşeni olan bir proteindir. Kolajen, dokuya sağlamlık, esneklik ve dayanıklılık kazandıran bir yapıdır.

    13. 0.25 mm thick(0.2 – 0.4 mm)

      Periodontal ligament (diş eti bağ dokusu), dişleri çevreleyen ve alveolar kemik ile diş kökleri arasında bağlantıyı sağlayan bir yapıdır. Bu ligamentin kalınlığı genellikle 0.2 mm ile 0.4 mm arasında değişir ve ortalama kalınlık yaklaşık 0.25 mm'dir.

    Annotators

    1. Sequestering of ions and amino acids within the osteoclast

      Sequestering of ions and amino acids within the osteoclast (İyonlar ve amino asitlerin osteoklast içinde toplanması):Osteoklastlar, kemik yıkımı sırasında serbest kalan iyonları (özellikle kalsiyum) ve amino asitleri içlerinde biriktirir. Bu, kemik minerallerinin geri kazanılmasını sağlar.

    2. Cathepsin

      Katespsin, kemikteki proteinleri parçalayan bir enzim grubudur. Osteoklastlar, kemik matrisinin organik bileşenlerini parçalarken bu enzimi kullanır.

    3. Acid phosphatase

      Asidik fosfataz, osteoklastlar tarafından üretilen ve kemikteki fosfat gruplarını serbest bırakmaya yarayan bir enzimdir. Bu enzim, kemik yıkım sürecine yardımcı olur.

    4. Degradation of exposed matrix

      Osteoklastlar, açığa çıkan organik matrisi parçalayarak kemik dokusunu yıkmaya başlarlar. Bu, kemiğin yapısal bütünlüğünün bozulmasına yol açar.(Açığa çıkan matrisin bozulması)

    5. Organic matrix axposure

      Kemik demineralize olduğunda, kemikteki organik bileşenler, özellikle kolajen yapılar, açığa çıkar. Bu organik matris, osteoklastların yıkıcı aktivitelerine hedef olur.

    6. Bone demineralization

      Kemikteki mineraller, özellikle kalsiyum ve fosfat, asidik ortamın etkisiyle çözünür. Bu süreç, kemiklerin zayıflamasına ve kırılmaya daha yatkın hale gelmesine neden olur.

    7. Sealed acidic environment through proton pump action

      Sealed acidic environment through proton pump action (Proton pompası aksiyonu ile asidik ortamın mühürlenmesi): Osteoklastlar, kemik yüzeyine bağlandıklarında proton pompaları aracılığıyla çevreyi asidik hale getirirler. Bu asidik ortam, kemik mineralizasyonunu bozarak kemik yıkımını başlatır.

    8. osteoclast

      Kemik yıkımından sorumlu hücrelerdir. Bu hücreler, eski veya hasar görmüş kemik dokusunu parçalayarak alan açar ve minerallerin kana salınımına katkıda bulunur.

    9. Osteoblast

      Kemik yapımından sorumlu hücrelerdir. Osteoblastlar, yeni kemik dokusu üreterek kemiklerin yeniden şekillenmesine ve güçlenmesine katkı sağlar.

    10. Coupling

      Bağlantı (coupling), osteoklast ve osteoblast hücrelerinin dengeli bir şekilde çalışarak kemik dokusunun sürekli yenilenmesini sağlar.

    11. Calcium and phosphate homeostasis

      Calcium and phosphate homeostasis (Kalsiyum ve Fosfat Dengesinin Korunması): Kemik, vücudun kalsiyum ve fosfat deposu olarak işlev görür. Yeniden şekillenme süreci, bu minerallerin kemikten kana salınımını veya kandan kemiğe alınmasını düzenleyerek vücudun mineral dengesini korur.

    12. Wound repair

      Kemik yaralanmalarında veya çatlaklarda yeniden şekillenme, kemik dokusunun kendini onararak eski haline gelmesini sağlar. Bu süreçte eski kemik dokusu yıkılır ve yerine yeni, sağlam kemik dokusu yapılır.

    13. Resistance to forces

      Yeniden şekillenme sayesinde kemik dokusu, üzerine uygulanan farklı kuvvetlere karşı direnç gösterebilir hale gelir. Bu direnç, kemiğin dayanıklılığını artırır ve kırılma riskini azaltır.

    14. Remodelling

      Kemik dokusunun eskiyen kısımlarının yıkılıp yerine yeni kemik dokusunun yapılması sürecidir. Bu süreç, kemiklerin sağlıklı kalmasını, yaraların onarılmasını ve mineral dengesinin korunmasını sağlar.

    15. BMP

      Kemik oluşumunu destekleyen ve büyümeyi teşvik eden bir protein grubudur. Kemiğin yeniden şekillenmesinde önemli rol oynar. BMP (Kemik Morfogenetik Protein):

    16. Inorganic matter

      Kemikte bulunan mineral yapılar, özellikle sertlik ve dayanıklılık sağlar. Bu maddeler kemiklerin esneklikten ziyade sağlamlık kazanmasına yardımcı olur.

    17. Hydroxyapatite

      Kalsiyum ve fosfattan oluşan hidroksiapatit kristalleri, kemikteki en önemli inorganik bileşiktir. Kemik sertliğini sağlar ve diş yapısında da bulunur.

    18. ALVEOLAR BONE

      Alveolar bone, dişleri çevreleyen ve destekleyen kemik yapısına verilen isimdir. Bu kemik, çene kemiğinin bir parçasıdır ve diş köklerine tutunarak onların ağızda sabit durmasını sağlar. Cortical plate, çene kemiğinin dış yüzeyini oluşturan sert ve yoğun bir kemik tabakasıdır. Üst çene (maksilla) ve alt çene (mandibula) kemiklerinde bulunur ve alveolar kemiği çevreleyerek dişlerin sabitlenmesine katkıda bulunur. Spongy bone (diğer adıyla trabeküler kemik veya süngerimsi kemik), yoğun olmayan, gözenekli yapısıyla dikkat çeken bir kemik türüdür. Alveolar kemiğin iç kısmında bulunur ve kortikal (kompakt) kemiğin altında yer alır. Bu yapıda birbirine bağlı küçük kemik çubukları (trabeküller) bulunur ve bu çubuklar arasında kemik iliği ve kan damarları yer alır. Gözenekli yapısı sayesinde darbelere karşı esneklik sağlar, ayrıca kan yapımı (hematopoez) ve minerallerin depolanması gibi işlevlere katkıda bulunur. Alveolar process (alveolar çıkıntı), çene kemiğinin dişleri çevreleyen ve destekleyen bölgesidir. Basal bone, çene kemiğinin alveolar kemik dışında kalan ana yapısını oluşturan bölgedir. Alveolar kemikten farklı olarak, dişleri desteklemez; bunun yerine çene yapısının ana kısmını oluşturur ve çeneye şekil verir. Bu kemik yapısı çiğneme kuvvetlerine direnç gösterir ve çene kemiklerinin dayanıklılığını sağlar. Diş kaybı yaşandığında, alveolar kemik küçülme veya erime eğilimi gösterebilirken, basal kemik bu durumdan genellikle etkilenmez ve daha stabil kalır.

    Annotators

    1. Penetration• Soft tissue• Dentinal tubule

      Subgingival biofilm, yumuşak dokulara ve diş yapısındaki dentin tübüllerine nüfuz edebilir, bu da bakterilerin dişin daha derin tabakalarına ulaşmasına ve periodontal enfeksiyon riskinin artmasına yol açabilir.

    2. Spontaneous tooth cleaning

      Dişlerin doğal mekanizmaları (spontaneous tooth cleaning) ile kendiliğinden temizlenme eğiliminde olması, yemek yerken veya konuşurken diş yüzeylerinin bir miktar temizlenmesini sağlayabilir, ancak bu temizlik plak oluşumunu tamamen engellemez.

    3. Lower jaw > upper• Molars > rest• Buccal > palatal• Interdental regions > Buccal or Lingua

      Alt Çene > Üst Çene Azı Dişleri > Diğer Dişler Yanak Tarafı (Buccal) > Damak Tarafı (Palatal) Ara Yüzeyler (Interdental Bölgeler) > Yanak veya Dil Tarafı (Buccal veya Lingual)

    4. Individual variables (other than plaque control)• Heavy formers / Light formers• Possibly factors such as diet, smoking, tongue brushing, antimicrobial properties of saliva, chemical composition of the pellicle.

      Bireysel Değişkenler (Plağın kontrolü dışında) Ağır Biofilm Üretenler / Hafif Biofilm Üretenler Muhtemel Faktörler: Diyet, sigara, dil fırçalama alışkanlığı, tükürüğün antimikrobiyal özellikleri, pelikülün kimyasal bileşimi gibi.Bazı bireylerde plak birikimi daha hızlı ve yoğun (ağır biofilm üretenler - Heavy formers) olurken, bazı bireylerde daha az ve yavaş (hafif biofilm üretenler - Light formers) birikim gözlenebilir.

    5. Surface roughness (Ra > 0.2 μm)

      Yüzey Pürüzlülüğü (Surface Roughness) (Ra > 0.2 μm) Diş yüzeyindeki pürüzlülük, bakterilerin yapışmasını kolaylaştırır. Yüzeyin daha pürüzlü olması, plak ve biofilm birikimini artırabilir.

    6. Mature biofilm

      Kolonizasyon ve mikrokoloni oluşumundan sonra, biofilm olgunlaşmaya başlar. Bu aşamada, bakteriler arası etkileşim artar ve biofilm daha organize hale gelir. İçinde çeşitli bakteriyel türler, patojenler ve metebolik ürünler bulunan olgun bir biofilm oluşur. Bu biofilm, diş yüzeyine sıkı bir şekilde bağlıdır ve daha fazla bakteriyel büyüme ve metabolik faaliyet için uygun bir ortam sağlar.

    7. Strong attachment

      Bu aşamada, bakteriler yüzeye daha sıkı bir şekilde tutunur. Yapışma kuvvetleri daha güçlü hale gelir ve bakteriler diş yüzeyine kalıcı olarak bağlanır. Bu, bakterilerin diş yüzeyine olan bağlılıklarının pekiştiği ve bu yüzeyde uzun süre kalmaya başladıkları aşamadır. Bu aşama, diş üzerindeki plak oluşumunun temelini oluşturur.

    8. Initial adhesion

      Bakteriler, diş yüzeyine ilk kez zayıf bağlar aracılığıyla tutunmaya başlarlar. Bu yapışma, diş yüzeyine bağlı bulunan pelliküle veya mikroskobik yüzey düzensizliklerine gerçekleşir. Bu aşama, bakterilerin geçici olarak yüzeye yerleştiği ilk adımdır.

    9. : Transport to the surface

      Bu aşamada, bakteriler ağız ortamındaki sıvılarda serbest olarak bulunur ve diş yüzeyine doğru hareket ederler. Bu taşıma genellikle tükrük akışı veya diğer sıvı hareketleriyle gerçekleşir.

    10. Streptococci (>20%)

      Streptokoklar (> %20): Streptokoklar, bu aşamada en fazla bulunan bakterilerdir ve diş yüzeyine yerleşen ilk mikroorganizmalardır.

    11. Primary colonizeres

      Birincil Kolonizatörler: İlk aşamada, diş yüzeyine yerleşen mikroorganizmalar birincil kolonizatörlerdir. Bu mikroorganizmalar, sonraki bakteriyel kolonizasyonu başlatan organizmalardır.

    12. Globular layer

      Globüler Katman: Bu katman, bazal katmanın üstüne eklenir ve bazal katmandan daha kalındır, yaklaşık 1 mikrometre veya daha fazla olabilir. Bu katman daha gevşek yapılıdır ve daha kolay çıkarılabilir.

    13. Basal layer

      Bazal Katman: Bu katman çok ince olup, diş yüzeyine sıkıca yapışır. Bu katman, pellikülün temel yapı taşıdır ve temizlenmesi çok zordur.

    14. Detachment

      Biofilmdeki bazı bakteriler, genellikle çevresel faktörlerin etkisiyle, biofilmden ayrılabilir ve diğer diş yüzeylerine veya ortamlara taşınabilir. Bu ayrılma, biofilm oluşumunun bir parçasıdır ve yeni biofilm kolonilerinin başlamasına neden olabilir.

    15. Maturation

      Plak, zamanla kalınlaşır ve mikroorganizma çeşitliliği artar. Farklı türdeki bakteriler, birbirlerine yapışarak daha karmaşık bir yapıda biofilm oluştururlar. Bu aşamada, biofilm bakterilerinin çeşitliliği artar ve plak sertleşmeye başlar, mineralizasyona yol açabilir.

    16. nitial adhesion

      Pellikül oluşturulduktan sonra, plak bakterileri (ilk bakteri kolonileri) diş yüzeyine yapışır. Bu, diş plağının ilk oluşum aşamasıdır ve genellikle Streptococcus gibi bakterilerle başlar.

    17. Pellicle formation

      Diş yüzeylerinde, özellikle dişin temizlenmemiş kısımlarında, tükürükte bulunan proteinler ve glikoproteinler, dişin yüzeyine adsorbe olarak bir pellikül (çok ince bir tabaka) oluşturur. Bu, dişin ilk koruyucu katmanıdır ve dişin üzerine mikroorganizmaların yerleşmesi için zemin hazırlar

    18. desquamatedepithelial cells

      Desquamated epithelial cells, deri veya mukozal yüzeylerden dökülen, soyulmuş hücrelerdir. "Desquamation" terimi, hücrelerin yüzeyden ayrılması veya dökülmesi anlamına gelir. Bu hücreler, genellikle vücutta yenilenme süreci sırasında, eski veya hasar görmüş hücrelerin yerini yeni hücrelerle almak amacıyla dökülür.

    19. his is the so-called planktonic state in solutions such as salivaor crevicular fluid.

      bu, tükürük veya cep sıvısı gibi çözeltilerdeki planktonik durumdur.

    20. The matrix confers a specialized environment thatdistinguishes the bacteria that exist within the biofilm from those that arefree floating;

      Matrix, biyofilmin içinde bulunan bakterileri serbestçe hareket edenlerden ayıran özel bir ortam sağlar.

    21. he bacteria exist and proliferate within the intercellular matrix throughwhich the channels run

      Bakteriler, kanalların geçtiği hücreler arası matriste varlık gösterir ve çoğalır.

    22. matrix.

      Matrix, biyolojik sistemlerde kullanılan bir terim olup, genellikle hücreler arasında bulunan ve onları destekleyen, koruyan, bağlayan ya da besleyen bir maddeyi ifade eder.

    23. Nutrients make contact with the sessile (attached) microcolonies bydiffusion from the water channels to the microcolony, rather than from thematrix.

      Besinler, matriksten değil, su kanallarından mikrokoloniye difüzyon yoluyla ulaşarak, yerleşik (bağlı) mikrokolonilerle temas eder.

    24. Barrier

      Biofilm, mikroorganizmaları çevresel faktörlerden koruyan bir bariyer işlevi görür. Bu bariyer, biyofilmdeki bakterilerin bağışıklık sisteminden ve antibiyotik tedavisinden korunmasına yardımcı olur. Biofilmdeki dış tabaka, antibiyotiklerin penetrasyonunu engelleyerek, tedavinin başarısız olmasına yol açabilir

    25. Heterogeneity

      Biofilm içindeki mikroorganizmalar, farklı hücresel aktiviteler ve özellikler gösterir. Yani, tüm mikroorganizmalar aynı değildir; bazıları antibiyotiklere karşı daha dirençliyken, diğerleri daha hassas olabilir. Bu heterojenlik, biofilmin içindeki bakterilerin birbirinden farklı davranışlar sergilemesine ve tedaviye karşı farklı yanıtlar vermesine neden olur.

    26. Water channels

      Su Kanalları: Biofilm içinde, suyun ve besin maddelerinin geçişini sağlayan kanallar bulunur. Bu kanallar, biofilmin iç kısmında su ve besin dolaşımını düzenler, böylece biofilmdeki mikroorganizmalar ihtiyaç duydukları maddeleri alabilir ve atıkları uzaklaştırabilir.Ayrıca, antibiyotiklerin biofilm içine nüfuz etmesini zorlaştırır, çünkü bu kanallar antibiyotiklerin etkinliğini engeller.

    27. Antibiotic resistance x1000

      Antibiyotik Direnci x1000: Biofilmlerin antibiyotiklere karşı gösterdiği direnç, serbest haldeki bakterilere göre bin kat daha yüksektir

    28. BIOFILM

      Biofilm, mikroorganizmaların bir yüzeye tutunarak, birbirleriyle etkileşimde bulundukları ve kendilerini koruyarak oluşturdukları bir biyolojik yapıdır. Biofilm, genellikle bakteriler tarafından oluşturulsa da, mantar, virüs ve diğer mikroorganizmalar da biofilm oluşturabilir. Bu yapılar, mikroorganizmaların birbirine tutunduğu, bir polisakkarit tabakası ve diğer organik maddelerden oluşan koruyucu bir ortamdan oluşur.

      Biofilm'in özellikleri:

      Mikroorganizmaların Kolektif Davranışı: Bakteriler, diğer mikroorganizmalarla birlikte, yüzeye tutunarak yoğun bir topluluk oluştururlar. Bu organizmalar genellikle benzer bir çevresel ortamda birlikte çalışarak, birbirlerine karşı daha dirençli hale gelirler.

      Koruyucu Tabaka: Biofilm, mikroorganizmaların çevresel streslere (antibiyotikler, bağışıklık sistemi yanıtları gibi) karşı korunmasına yardımcı olan koruyucu bir jel tabakası içerir.

      Biyoaktivite: Biofilm içindeki mikroorganizmalar, birbirleriyle kimyasal sinyaller göndererek topluluk halinde etkileşimde bulunurlar. Bu, genetik değişim, nörotoksin üretimi, virülans faktörleri ve daha fazlasını içerir.

      Yüzeylere Tutunma: Biofilm, genellikle diş yüzeyleri, endüstriyel ekipmanlar, tıbbi cihazlar ve diğer yüzeylere tutunur. Örneğin, ağızda dişlerdeki plaklar ve diş eti hastalıkları, biofilm oluşumunun yaygın örneklerindendir.

    29. This study indicatesthat the initial colonization of peri-implant pockets with bacteriaassociated with periodontitis occurswithin 2 weeks

      Çeviri: Bu çalışma, peri-implant ceplerinin başlangıç kolonizasyonunun, periodontitisle ilişkili bakterilerle 2 hafta içinde gerçekleştiğini göstermektedir.

      Açıklama: Bu ifade, peri-implant ceplerinin (diş implantlarının etrafındaki diş eti cepleri) ilk başta, periodontitis gibi diş eti hastalıklarıyla ilişkilendirilen bakterilerle kolonize olmaya başladığını belirtiyor. Çalışma, bu süreçte 2 hafta gibi kısa bir sürede bakteri yerleşiminin başladığını vurguluyor. Bu, implantların etrafındaki diş eti sağlığının, periodontitis gibi bakteriyel enfeksiyonlara karşı duyarlı olabileceğini gösteriyor.

    30. Aggregatibacter actinomycetemcomitans• Porphyromonas gingivalis

      Diş Eti Hastalıkları: Hem A. actinomycetemcomitans hem de P. gingivalis, özellikle ileri düzey diş eti hastalıkları ve periodontitisin ana patojenleridir. Bu bakteriler, dişlerin çevresindeki dokularda iltihap oluşturur ve uzun vadede diş kaybına yol açabilir.

    31. Porphyromonas gingivalis

      Türü: Gram negatif, anaerobik, çubuk şeklinde bir bakteri. Hastalıkla İlişkisi: P. gingivalis, genellikle kronik periodontitis ve diş eti hastalıklarının ilerleyişi ile ilişkilidir. Bu bakteri, diş eti iltihabının (gingivitis) kronikleşmesine ve ileri düzeyde diş eti hasarına yol açabilir

    32. Aggregatibacter actinomycetemcomitans

      Türü: Gram negatif, anaerobik, kısa çubuk şeklinde bir bakteri. Hastalıkla İlişkisi: Bu bakteri, genellikle agresif periodontitis (erken yaşlarda gelişen, diş kaybına yol açabilen ciddi diş eti hastalığı) ve diş eti hastalıkları ile ilişkilidir. Özellikle genç bireylerde diş kaybına yol açabilecek agresif diş eti hastalıklarına neden olabilir.

    33. FM EXTRACTION

      Bu terim, genellikle diş hekimliğinde, bir kişinin tüm dişlerinin aynı anda çıkarılmasını ifade eder. "FM" burada Full Mouth (Tam Ağız) anlamına gelir. FM Extraction, tüm dişlerin bir seferde çıkarılmasına yönelik cerrahi bir işlem olabilir ve genellikle şiddetli periodontal hastalık, çürükler veya dişlerin restorasyonunun imkansız olduğu durumlarda uygulanır

    34. ERADICATION

      Eradication, genellikle bir hastalığın, enfeksiyonun veya mikrobun tamamen ortadan kaldırılması anlamında kullanılır. Diş hekimliğinde, bu terim, örneğin, bir diş çürüğü veya diş eti hastalığının bakteriyel enfeksiyonlarını tedavi ederken, mikroorganizmaların tamamen yok edilmesi anlamında kullanılabilir. Bu, genellikle antibiyotik tedavisi, cerrahi müdahale veya özel diş tedavi prosedürleri ile sağlanır.

    35. Saliva

      Tükürük, ağız içindeki bakteri ortamını etkileyen önemli bir bileşendir. Tükürük, bakteri ve besin maddelerini yıkama işlevi görse de, aynı zamanda mineralize olabilen plaklar ve tartarların birikmesine de katkıda bulunabilir.

    36. Tonsils

      Ağız ve boğazda bulunan lenfatik doku, bakteriler için bir diğer önemli alan olabilir. Bademcikler, özellikle vücuda giren patojenlerin ilk savunma noktalarından biridir, ancak aynı zamanda bakteriler ve enfeksiyonlar için bir odak noktası oluşturabilir.

    37. Dorsum of the tongue

      Dilin üst yüzeyi, özellikle dilin arka kısmı bakterilerin bulunduğu ve tartar oluşumu için uygun bir ortamdır. Ayrıca, dil sırtı bakterilerin biriktiği ve ağız kokusunun oluştuğu bir alan olarak bilinir.

    38. Epithelium

      Ağız içi epitel dokuları, yani ağız mukozasının yüzeyini kaplayan doku. Bu alanlar bakteri ve diğer mikroorganizmaların giriş noktalarıdır. Özellikle dudaklar, yanaklar ve ağız tabanı, bakterilerin girmesi için uygun ortamlar olabilir.

    39. Subgingival regions

      Dişetinin altındaki (gingiva altı) bölgeler. Bu bölgelerde de plak birikimi ve tatar oluşumu söz konusu olabilir. Subgingival tartar, genellikle daha derinlemesine tedavi gerektirir çünkü dişeti iltihabına ve periodontal hastalıklara yol açabilir

    40. upragingival hard surfaces

      Dişlerin dişeti üstündeki (gingiva üstü) sert yüzeyleri ifade eder. Bu alan, dişlerde oluşan plağın ve tartarın başlangıç bölgesidir. Ağız hijyenine göre bu yüzeylerde bakteri birikintileri ve mineralizasyon olabilir.

    41. NICHES

      Niches" kelimesi, biyolojide bir organizmanın yaşamını sürdürebilmesi için uygun ortamı ve ekolojik rolünü ifade eder. Bir organizmanın "nişi", onun çevresiyle etkileşimi, beslenme alışkanlıkları, habitatı ve diğer türlerle olan ilişkilerini kapsar. Örneğin, bir böceğin veya bakterinin belirli bir ortamda nasıl hayatta kalıp çoğaldığını belirleyen faktörlerin tümü, o organizmanın ekolojik nişini oluşturur.

    42. The ability of a bacterium to adhere to its host is crucialfor the induction of infectious diseases, such as gingivitisor periodontitis.

      Bir bakterinin konakçısına yapışma yeteneği, gingivitis veya periodontitis gibi enfeksiyon hastalıklarının oluşumu için çok önemlidir.

    43. cilia

      Silya, hücrelerin yüzeyinde bulunan, genellikle kısa ve hareketli saç benzeri yapılardır. Silyalar, hücrelerin etrafındaki sıvıları hareket ettirir veya partikülleri tutup uzaklaştırarak vücutta çeşitli temizlik işlevlerine yardımcı olur.

    44. Most organisms can survive in the oropharynx only whenthey adhere to either the soft tissues or the hard surfaces.

      Çoğu organizma, yalnızca yumuşak dokulara veya sert yüzeylere yapıştıkları zaman orofarenkste hayatta kalabilir.

    45. P. gingivalis

      Porphyromonas gingivalis, diş eti hastalıklarına, özellikle periodontal hastalığa (diş eti iltihabı ve diş kaybına yol açan bir durum) neden olan bir anaerobik bakteri türüdür. Bu bakteri, diş eti iltihabının ilerlemesine ve diş etlerinin çekilmesine neden olabilir. Sıklıkla, periodontitis gibi ileri düzey diş eti hastalıklarıyla ilişkilendirilir. P. gingivalis, diş etleri ile doğrudan temas halinde büyür ve burada, genellikle oksijen eksikliği olan ortamlarda yaşar. Anaerobik bakteri, oksijen bulunmayan veya oksijenin düşük olduğu ortamlarda hayatta kalabilen ve büyüyebilen bakteri türleridir.

    46. S. sanguinis

      Streptococcus sanguinis, ağızda yaygın olarak bulunan bir gram-pozitif bakteri türüdür. Diş plağının oluşumunda önemli bir rol oynar. S. sanguinis, genellikle komensal bir organizma olarak kabul edilir, ancak bağışıklık sistemi zayıfladığında diş eti hastalıkları ve diğer enfeksiyonlara neden olabilir. Bu bakteri, özellikle diş çürüklerinin başlangıcında önemli bir rol oynar ve diş etlerinde inflamasyona yol açabilir.

    47. Candida

      Candida türü, ağızda doğal olarak bulunan bir mantar türüdür, ancak vücut bağışıklık sistemi zayıfladığında veya dengesiz hale geldiğinde, bu mantar türü aşırı büyüyebilir. Candida albicans en yaygın türüdür ve ağızda pamukçuk (oral kandidiyaz) gibi enfeksiyonlara neden olabilir. Bu, ağızda beyaz, pütürlü lezyonlar ve iltihaplanmaya yol açabilir.

    48. Commensa

      Kommensalizm. iki organizma arasında birinin fayda sağladığı, diğerinin ise etkilenmediği ilişki. Komensal mikroorganizmalar, vücutta yaşayan ancak genellikle zararsız olan mikroorganizmalardır. Ağızda bu tür mikroorganizmalar doğal olarak bulunur ve genellikle zarar vermezler.

    Annotators

    1. ELF-INFLICTED INJURIES

      Self-inflicted injuries (kendine zarar verme yaralanmaları), bir kişinin kasıtlı olarak kendine zarar verdiği fiziksel yaralanmalardır

    2. Overcontoured crowns and restorations

      Overcontoured crowns (aşırı konturlu kronlar), diş restorasyonlarında, kronun normal diş şekline göre fazla yuvarlak veya hacimli olması durumunu ifade eder.

    3. Margins of Restorations

      Margins of restorations (restorasyon kenarları), diş hekimliğinde, bir diş restorasyonunun (örneğin dolgu, kaplama, kron) dişin doğal yüzeyiyle birleştiği bölgeyi ifade eder.

    4. microflora

      Mikroflora, belirli bir ortamda veya bölgede bulunan mikroorganizmaların (bakteriler, mantarlar, virüsler vb.) tümüne verilen isimdir. Diş ve ağız sağlığı açısından, mikroflora genellikle ağız içinde bulunan ve ağız sağlığını etkileyen mikroorganizmaları ifade eder.

    5. A change in the composition of the subgingival microflora that closelyresembles the microflora noted in chronic periodontitis.

      Kronik periodontitiste gözlemlenen mikrofloraya yakın olan subgingival mikroflora bileşimindeki değişiklik.

    6. Directly related to the health status of the adjacent periodontal tissues

      Komşu periodontal dokuların sağlık durumu ile doğrudan ilişkilidir.

    7. Changing the ecologic balance of the gingival sulcus to an area thatfavors the growth of disease-associated organisms (predominantlygram-negative anaerobic species)

      Gingival sulkusunun ekolojik dengesini, hastalıkla ilişkili organizmaların büyümesini destekleyen bir alana değiştirmek (ağırlıklı olarak gram-negatif anaerobik türlerin)

    8. Iatrogenic factors

      Iatrogenic factors, bir hastalığın veya sağlık durumunun, tıbbi müdahaleler veya tedaviler sonucunda ortaya çıkması durumunu ifade eden bir terimdir.

    9. High concentrations of iron in the saliva and A.a.

      Tükürükte yüksek demir konsantrasyonları ve A.a.

      (Note: A.a. typically refers to Aggregatibacter actinomycetemcomitans, a bacterium associated with periodontal diseases.)

    10. cleared from theoral cavity by salivary flow and the mechanical action of thetongue, cheeks, and lips.

      Tükürük akışı ve dil, yanaklar ve dudakların mekanik hareketiyle ağız boşluğundan temizlenir.

    11. It provides a fixed nidus for the continuedaccumulation of bacterial plaque and its retention inclose proximity to the gingiva.

      Bu, bakteriyel plağın devamlı birikmesi ve diş etine yakın bir bölgede tutulması için sabit bir odak sağlar.

    12. Calculus accumulation is more prevalent in chronicperiodontitis found in older adults.

      Diş taşı birikimi, yaşlı yetişkinlerde görülen kronik periodontitte daha yaygındır.

    13. Periodontal disease in young people is closely related toplaque accumulation

      Gençlerde periodontal hastalık, plak birikimiyle yakından ilişkilidir.

    14. A positive correlation between the presence of calculusand the prevalence of gingivitis, but not as great as thatbetween plaque and gingivitis.

      Diş taşının varlığı ile diş eti iltihabının yaygınlığı arasında pozitif bir ilişki vardır, ancak bu ilişki, plak ile diş eti iltihabı arasındaki ilişki kadar büyük değildir.

    15. Bacterial plaque may actively participate in the mineralization ofcalculus by forming phosphatases, which change the pH of the plaqueand induce mineralization.

      Bakteriyel plak, fosfatazlar üreterek diş taşının mineralizasyonuna aktif olarak katılabilir; bu fosfatazlar, plaktaki pH seviyesini değiştirir ve mineralizasyonu tetikler.

    16. apatite crystals

      Apatit kristalleri, kalsiyum ve fosfat içeren mineral kristalleridir. Bu kristaller, genellikle kemiklerde ve dişlerde bulunan temel mineral yapısının bir parçasıdır.

    17. Filamentous organisms, diphtheroids, and Bacterionema and Veillonellaspecies have the ability to form intracellular apatite crystals.

      Filamentöz organizmalar, difteroidler ve Bacterionema ve Veillonella türleri, hücre içi apatit kristalleri oluşturma yeteneğine sahiptir.

    18. Mineralization of plaque generally starts extracellularly around bothgram-positive and gram-negative organisms

      Plak mineralizasyonu genellikle, hem gram-pozitif hem de gram-negatif organizmalar etrafında ekstraselüler olarak başlar.

    19. Seeding agents induce small foci of calcification that enlargeand unite together to form calcified mass

      Tohumlama ajanları, küçük kalsifikasyon odaklarını uyarır, bu odaklar büyür ve birleşerek kalsifiye olmuş bir kütle oluşturur.

    20. esquamated epithelialcells, or bacteria precipitates calcium phosphate by hydrolyzingorganic phosphates in saliva, thereby increasing the concentration offree phosphate ions.

      Dökülen epitel hücreleri veya bakteriler, salivadaki organik fosfatları hidrolize ederek kalsiyum fosfat çökelmesine neden olur ve böylece serbest fosfat iyonlarının konsantrasyonunu artırır.

    21. Colloidal proteins in saliva bind calcium and phosphate ions andmaintain a supersaturated solution with respect to calciumphosphate salts.

      Salivada bulunan kolloidal proteinler, kalsiyum ve fosfat iyonlarını bağlar ve kalsiyum fosfat tuzları açısından süpersatüre olmuş bir çözeltinin korunmasını sağlar.

    22. A rise in the pH of the saliva causes the precipitation of calciumphosphate salts by lowering the precipitation constant.

      Tükürüğün pH'ındaki artış, çökelme sabitini düşürerek kalsiyum fosfat tuzlarının çökelmesine neden olur

    23. The decline from maximal calculus accumulation, which is referred to as thereversal phenomenon, may be explained by the vulnerability of bulky calculusto mechanical wear from food and from the cheeks, lips, and tonguemovement

      Maksimum diş taşı birikiminden azalma, tersine dönüş fenomeni olarak adlandırılır ve bu, büyük diş taşlarının yiyeceklerden, yanaklar, dudaklar ve dil hareketlerinden kaynaklanan mekanik aşınmaya karşı hassasiyeti ile açıklanabilir.

    24. Calculus formation continues until it reaches a maximum, after which it maybe reduced in amount

      Diş taşı oluşumu, maksimuma ulaşana kadar devam eder, ardından miktar olarak azalabilir.

    25. On the basis of these differences, persons may be classified as heavy,moderate, or slight calculus formers or as noncalculus formers

      Bu farklara dayanarak, kişiler yoğun, orta derecede veya hafif diş taşı oluşturanlar olarak veya diş taşı oluşturmayanlar olarak sınıflandırılabilir.

    26. The initiation of calcification and the rate of calculus accumulation varyamong individuals, among tooth variety in the same dentition, and at differenttimes in the same person.

      Kalsifikasyonun başlaması ve diş taşı birikiminin hızı, bireyler arasında, aynı diş takımı içindeki diş çeşitleri arasında ve aynı kişide farklı zamanlarda değişir.

    27. Calculus is formed in layers, which are often separated by a thin cuticle thatbecomes embedded in the calculus as calcification progresses.

      Diş taşı, genellikle ince bir kütikül ile ayrılan katmanlar halinde oluşur ve kalsifikasyon ilerledikçe bu kütikül diş taşının içine gömülür.

    28. metachromatic

      Metakromatik, bir boyanın veya boya maddesinin, boyadığı dokularda renk değişikliği yapması anlamına gelir. Yani, boya ilk başta normalde beklenen bir renk verir (örneğin mavi), ancak bir süre sonra farklı bir renk (örneğin kırmızı veya mor) alır.

    29. orthochromatic

      aşka bir deyişle, ortokromatik boyalar, hedeflenen yapıyı, kendine özgü renkte, yani beklenen renkte boyar ve renk değişikliği göstermez.

    30. instead stain with toluidineblue, which is initially orthochromatic but which becomes metachromatic anddisappears

      Bunun yerine başlangıçta ortokromatik olan, ancak zamanla metakromatik hale gelen ve kaybolan toluidin mavisi ile boyanır.

    31. There is a reduction in the staining intensity of groups that exhibit a positiveperiodic acid–Schiff reaction

      Pozitif periyodik asit–Schiff reaksiyonu gösteren grupların boyanma yoğunluğunda bir azalma olur.

    32. basophilic to eosinophilic

      Basofilik (bazofilik): Bazik boyaları seven ve bunlarla kolayca boyanan yapılara verilen isimdir. Bu tür yapılar, genellikle mavi veya mor renkte boyanır. Eozinofilik (eozinofilik): Asidik boyalarla boyanan yapılara denir, özellikle eozin boyasıyla kolayca boyanır ve pembemsi veya kırmızımsı bir renk alır.

    33. As calcification progresses, the number of filamentous bacteria increases, andthe foci of calcification change from basophilic to eosinophilic.

      Kalsifikasyon ilerledikçe, filamentöz bakteri sayısı artar ve kalsifikasyon odakları bazofilikten eozinofiliğe değişir.

    34. Calcification may be accompanied by alterations in the bacterial contentand staining qualities of the plaque.

      Kalsifikasyon, plaktaki bakteri içeriğinde ve boyama özelliklerinde değişikliklerle birlikte olabilir.

    35. Separate foci of calcification increase in size and coalesce to form solidmasses of calculus.

      Ayrı kalsifikasyon odakları büyür ve birleşerek katı diş taşı kitleleri oluşturur.

    36. The calcification of supragingival plaque and in the attached component ofsubgingival plaque begins along the inner surface adjacent to the tooth

      Supragingival plak ve subgingival plağın bağlı bileşeninin kalsifikasyonu, dişe bitişik iç yüzey boyunca başlar.

    37. Calcifying plaques may become50% mineralized in 2 days60% to 90% mineralized in 12 days.

      Kalsifiye olan plaklar, 2 gün içinde %50 mineralleşebilir, 12 gün içinde ise %60 ila %90 mineralleşebilir.

    38. The precipitation of mineral salts usually starts between the 1stand 14th days of plaque formation.

      Mineral tuzlarının çökelmesi genellikle plak oluşumunun 1. ve 14. günleri arasında başlar.

    39. calculus mayembedded deeply in cementum may appear morphologicallysimilar to cementum and thus termed calculocementum.

      morfolojik olarak sementuma benzer görünebilir, bu yüzden calculocementum (diş taşı-sementum) olarak adlandırılır.

    Annotators